• Keine Ergebnisse gefunden

Deniz Gezmiş Ve Kürt Sorunu Üzerine Yazılar

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Aktie "Deniz Gezmiş Ve Kürt Sorunu Üzerine Yazılar"

Copied!
163
0
0

Wird geladen.... (Jetzt Volltext ansehen)

Volltext

(1)
(2)

Deniz Gezmiş

“Kürt Sorunu” Ve Üzerine

Yazılar

Üçüncü Sürüm Mayıs 2021

Dijital Yayınlar

İndir – Oku – Okut - Çoğalt – Dağıt

Bu kitap Köxüz sitesinin dijital yayınıdır.

Kar amacı olmadan, okumak ve okutmak için, indirmek, dijital olarak basmak ve dağıtmak

serbesttir.

Alıntılarda kaynak gösterilmesi dilenir.

(3)

 

(4)

Demir Küçükaydın’ın Basılı Olarak Yayınlanmış Kitapları:

• Emekçi ve Birikim’in Dr. Hikmet Kıvılcımlı Eleş rileri Üzerine (Mihri Belli ve Murat Belge’nin Kıvılcımlı

Eleş rilerinin Eleş risi), 1976

• İşçinin El Kitabı, 1979

• Birlik mi Rekompozisyon mu? “Birlik Tar şmaları” için tebliğler ve değerlendirmeler (Ergun Aydınoğlu ve Selçuk Eralp ile birlikte), 1990

• Tersinden Kemalizm – İsmail Beşikçi Eleş risi (Alevilik, Din, Ulus, Bi-lim ve Poli ka Üzerine, 2004

• Büyük Ortadoğu Projesi ve Sosyalist Strateji (Ragıp Zarakolu, Ertuğrul Kürkçü, Haluk Gerger ile birlikte), 2005

• Marksizmin Marksist Eleş risi, 2007

• Bir Devrimcinin Teorik ve Poli k Otobiyografisi, 2009

• Geleceği Geçmişten Geçmişi Gelecekten Kurtarmak – Denemeler, 2010

• Hikmet Kıvılcımlı Sempozyumu – Bildiriler (Derleyen ve yayınlayan), 2013

• İsmet Demir’in Anıları (Derleyen ve yayınlayan), 2013

• Gezi Direnişi Yazıları, 2013

• Ortadoğu İçin Demokrasi Manifestosu, 2016

(5)

Ayrıca çeşitli konularda yazılarından yap ğı derlemeler bulunmaktadır an-cak bunlar kâğıda basılı olarak

yayınlanmamış r, dijital olarak okuyuculara sunulmuşur.

Yazarın tüm kitapları cari olmama koşuluyla indirilebilir, çoğal labilir ve dağı labilir.

İndirmek için şu adrese bakılabilir:

h ps://yadi.sk/d/zgV6eNZL329XUu?w=1

(6)

DEMİR KÜÇÜKAYDIN

Ana ve baba tara ndan Balkan Savaşı’nda göçmüş Makedonyalı ailelerden gelir.

10 Haziran 1949’da Balıkesir’in Savaştepe ilçesinde doğar. İki yaşındayken aile Bakırçayı vadisindeki Linyit yataklarıyla ünlü Soma ilçesine taşınır. Babası, Garp Linyitleri İşletmesi’nde işçi, annesi “ev kadını”dır.

İlk ve ortaokulu Soma’da okur. Yaz ta llerinde her türlü işte çalışır.

İlkokulu bi rdiğinde babasının önerisi ve teşvikiyle Çe n Altan’ın yazıları ile tanışır. Babası daha sonra Soma’da Türkiye İşçi Par si’nin kurucularından olacak r.

Ya lı olarak Balıkesir Lisesi’nde okur. Yaz ta llerinde Garp Linyitleri İşletmesi’nde çeşitli işlerde çalışır ve soğuk demirciliği öğrenir.

Lise son sını a “Ana dilinizi niçin seversiniz?” başlıklı kompozisyon ödevine, “soru yanlış r, ana dilimi sevmek zorunda değilim” cevabı nedeniyle a lmamak için

tasdikname alır ve İzmir’de Karşıyaka Erkek Lisesi’ne geçer.

Bütünlemeye kaldığı için bir yıl beklemeye kalır. Bu sürede, Garp Linyitleri İşletmesi ve Şark Sanayi Mensucat

Fabrikası’nda işçilik yapar. İzmir Karşıyaka’da boş serserilik günlerinden sonra Türkiye İşçi Par si Karşıyaka İlçesi’ndeki çalışmalara ka lır.

İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Sosyoloji (gece) bölümüne kaydolur. Gündüzleri bir muhasebecinin yanında boğaz tokluğuna işte çalışır, geceleri üniversiteye gider.

(7)

68’deki üniversite İşgallerine ka lır. Fikir Kulüpleri

Federasyonu’nda (FKF) beklen lerinin karşılığını bulamaz. Bir çevre ve örgüt arayışları içindedir. Sonunda Deniz Gezmiş ve arkadaşlarıyla tanışır ve onlara ka lır. Bu çevre daha sonra Devrimci Öğrenci Birliği’ni oluşturur. Bu örgüt İstanbul’daki eylemlerin motoru olur.

Samsun-Ankara Yürüyüşü’ne ka lır. Bu dönemde, sadece boş zamanlarını değil, tüm zamanları ve ömrünü sosyalizm

uğruna mücadeleye ayırma ve diploma almama kararı verir.

Devrimci Öğrenci Birliği’nde boylu boyunca devrimci mücadeleye girer; mi ngler, yürüyüşler, işgaller, grevler, köylü hareketleriyle dolu haya nın en güzel, en dolu dolu dönemini yaşar

İşçi hareke nin ve şan yecilerin direnişlerinin ortaya

çıkardığı bir işçi önderi olan İsmet Demir ile tanışır ve birlikte işçi hareket ve örgütlenmelerine ka lır. Ambarlı Termik

Santralı, Nuh Çimento Fabrikası, İzmit Rafinerisi, Taksim Opera İnşaa ve daha bir yığın irili ufaklı işçi örgütlenme ve direnişlerinde Yapı İşçileri Sendikası (YİS) başkanı İsmet Demir’e yardımcılık eder.

10 Haziran 1969 olaylarından sonra İzmir Aliağa Rafineri İnşaa nda örgütlenmek üzere İsmet Demir ile İzmir’e gider.

Yaz boyu İzmir’de inşaat ve mensucat işkollarında ve Aliağa’da örgütlenme çalışmalarında yer alır.

Sonbaharda, Deniz Gezmiş, Cihan Alptekin, Taylan

Özgür’lerle Türkiye’de yeni bir Vietnam için gerilla savaşını başlatma hazırlıklarına ka lır. Taylan Özgür’ün öldürülüşü ve Deniz Gezmiş’in tutuklanışı ile hazırlıklar sekteye uğrar.

(8)

FKF’nin (Fikir Kulüpleri Federasyonu) Dev-Genç (Türkiye Devrimci Gençlik Federasyonu) olduğu kongrede Cihan Alptekin ile birlikte İstanbul Bölge Yürütme Kurulu’na ve Genel Yöne m Kurulu’na seçilir.

Ancak bir süre sonra, gerilla savaşı sana nı öğrenmek üzere Filis n’e gider. Demokra k Filis n Halk Kurtuluş Cephesi’nde klasik askeri eği m alır. Ürdün Kralı’nın Fedailere ilk güç denemesinde Demokra k Cephe’dedir. Daha sonra İsrail’e karşı bir “Ameliye”ye (Operasyon) ka lır.

Dört buçuk ay sonra öğrenecek bir şey olmadığını gördüğü ve Türkiye’de işçi sını içinde uzun vadeli çalışmak gerek ği tarzında görüşlere ulaş ğı için Türkiye’ye dönme kararı alır.

Dönerken arkadaşlarıyla Kargamış’ta hudu a yakalanır.

İşkence görür ve tutuklanırlar.

Nizip ve Antep Cezaevlerinde iki buçuk ay hapis yatar. Tahliye olur. İzmir’e gidip Aliağa’daki çalışmalara, grevlere,

direnişlere ka lır, örgütlenmelerinde çalışır. Necme n Giritlioğlu öldürüldüğünde yanındadır.

Bu dönemde ayrıca Hikmet Kıvılcımlı’nın çıkarmaya başladığı Sosyalist gazetesinin örgütlenmesinde çalışır. Bu gazetede ilk yazılarını yayınlar.

Kıvılcımlı’yı ve Türkiye’yi anlamak, kendini teorik olarak geliş rmek için tarih çalışmalarında yoğunlaşır. Bir yandan Boğaz Köprüsü İnşaa nda İsmet Demir ile örgütlenme çalışmalarına ka lmaktadır.

12 Mart gelir. Sonradan TSİP’i kuracakların hiçbir şey yapmama çizgisine eleş riler yap ğı ve örgütlenme çalışmalarında bulunduğu için tecrit edilir

(9)

12 Mart döneminde, fabrikalarda soğuk demirci olarak işçilik ve örgütlenme çalışmaları yapar. Dev Genç İstanbul

Davası’ndan tutuklanır. Davutpaşa Kışlası’nda beş ay hapis yatar ve tahliye olur. Çıkınca tekrar işçilik ve örgütlenme çalışmalarına devam eder. Kendisini tecrit eden ve daha sonra TSİP’i kuracaklara karşı yazdığı teorik eleş ri ve polemikleri dak lo ile çoğal p örgütlenmeye başlar. Belirli bir toparlanma sağladıktan sonra, Türkiye Komünist Par si’ni Kıvılcımlı’nın yazdığı Vatan Par si Programı temelinde

reorganize eden kongrenin hazırlayıcılarından biridir.

12 Mart dönemi biterken, bu par nin yarı resmi ve legal organı olarak Kıvılcım gazetesini çıkarmaya başlar. Gazete bir buçuk ay ve al sayı çıkabilir, ama gördüğü ilgi ve çizgisi rahatsız edici bulunmuştur. Gazeteye yardım eden arkadaşlarıyla birlikte tutuklanır.

İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi’nde gazetedeki yazılardan, önce 100 üzerinden 36 yıla, sonra da çok ayıp olduğundan 17 yıla mahkûm edilir. Toptaşı (1,5 yıl), Niğde (7 yıl) cezaevlerinde yatar. Toplu olarak elli metrelik bir tünel kazma girişimine ka lır. Tünelin yakalanışı üzerine

üstlenenlerden biri olur. Tekrar hücre ve hapis cezası alır.

Ayrıca 12 Eylül’deki idamları toplu protestoya ka ldığı için tekrar hücrede kalır. Devlet başkanına hakare en dava açılır.

Malatya E Tipi Özel Cezaevi’ne nakledilir. İs klal Marşı

söylemeyi ve Atatürk eği mine ka lmayı redde ği için 15 ay müşahede hücresinde kalır.

Tahliye olunca mevcutlu olarak Sarıkamış’a Askerliğe götürülür.

(10)

Cezaevi yıllarında birçok yazının yanı sıra, Murat Belge ve Mihri Belli’nin eleş rileri yazar.

Cezaevindeyken, Vatan Par si’nin içindeki tar şmalara ka lır ve bu par nin teorik organı olan Kıvılcım dergisinin (1978- 79) üç sayısının ve poli k organı Sosyalist gazetesinin son on sayısının (1979) bütün belli başlı yazılarını yazar.

Faşizm, Üçüncü Enternasyonal’in lağvı, Sovyet Devle nin Sınıf Karakteri sorunlarını araş rırken Mandel, Troçki ve Dördüncü Enternasyonal’le karşılaşır ve klasik eleş rel ve devrimci Marksizmi savunan bu geleneğe ka lır.

Dışarıdaki arkadaşlarının bu hıza ayak uyduramaması sonucu 12 Eylül arifesinde tekrar tek kalır.

12 Eylül’den sonra Almanya’da çıkan Der Weg - Yol dergisinin bütün temel yazılarını yazar ve gizlice dışarı çıkarır. Ne var ki, bütün bu teorik ve poli k çalışmalar Malatya E Tipi Özel Cezaevi’ne topluca sevk ile kaybolur dışarıyla bağlar kopar.

Asker’den “tebdil-i hava” alarak İstanbul’a gelir ve Dördüncü Enternasyonal’in yardımıyla yurt dışına kaçar.

Fransa’da il ca başvurusunda bulunur ve mülteci olur.

Fransızca kursularına gider. Dördüncü Enternasyonal’in Fransa Seksiyonu, Devrimci Komünistler Ligası’nda (LCR) çalışır. Almanya’da daha büyük Türkiyeli bir işçi kitlesi olduğundan Almanya’da yaşamaya karar verir. Dördüncü Enternasyonal’in Almanya Seksiyonu, Enternasyonalist Marksistler Grubu’nda (GİM) çalışmalara ka lır ve Almanca kurslarına devam eder.

Göçmen Türkiyelilere yönelik olarak Ne Yapmalı dergisini çıkarmaya başlar. Üç sayıdan ötesi gelmez.

(11)

Ergun Aydınoğlu’nun çıkardığı Devrimci Marksist Tar şma De erleri’nin redaksiyonunda ve çalışmalarında yer alır;

orada yazıları yayınlanır. İsveç’te çıkan Kürdistan Press’e yazılar yazar.

Özellikle bir göçmen hareke içinde sosyalist ve devrimci bir kanat için çalışmalar yapar. Teorik olarak Yeni Sosyal

Hareketler ve özel olarak da Siyahlar Hareke konularında yoğunlaşır.

Bu arada 12 Eylül rejimi sonlarına gelmiş r. Hem sosyal hareketler hem de Türkiye solunda tar şmalar ve canlanma başlamış r. Bu bağlamda Avrupa’da yapılmakta olan

Sosyalist Forumlara ka lır. Türkiye’de yapılan “Kuruçeşme”

Birlik Tar şmaları’nın Avrupa’daki mülteciler ve Türkiyeliler arasında yapılan paraleline ka lır, bildiriler sunar ve

örgütlenmesinde yer alır. Duvar’ın yıkılışı sonucu oradan bir şey çıkmaz. Ancak bu tecrübeyi ve bildirileri “Birlik mi

Rekompozisyon mu” kitapçığında arkadaşlarıyla birlikte toplar ve yayınlar.

Duvarın yıkılışından sonra yaprağın kımıldamadığı ve tüm bu gerici atmosferin özel haya bile kuşa ğı yıllarda, dünyanın işçilerinin siyah ve beyaz olarak bölünmüşlüğü ve bunun ortaya çıkardığı sorunlar üzerine yoğunlaşır.

Bu arada yeni yaygınlaşmaya başlayan bilgisayarlarla tanışır ve amatör bir bilgisayarcı olur.

İsveç’te La fe Fegan’ın korumasında bulunan Kıvılcımlı Arşivi’nin Amsterdam’daki Sosyal Tarih Ens tüsü Arşivi’ne verilişi ve Stockholm’de veri bankasına geçirişinde çalışır.

Taksi şoförü olarak çalışmaya başlar. Almanya’da yabancılar hareke nde yoğunlaşır. Aynı zamanda Türkiye’de çıkan Özgür

(12)

Gündem’e (1992) ha alık yazılar yazar.

Avrupa’da hazırlanıp Türkiye’de hukuki nedenlerle “kitap dizisi” olarak basılan Sosyalizmin Sorunları teorik dergisinin çıkışında, örgütlenmesinde, teknik işlerinde çalışır ve

yazılarını yayınlar.

Bu dönemde ilerlemeci ve iyimser tarih anlayışıyla bir kopuşma yaşar. Umutsuzluktan yola çıkarak da mücadele edilebileceğini savunur ve buna dayanarak mücadeleye devam eder.

Bu arada ırk ve ulus, ırkçılık ve ulusçuluk sorunları üzerinde de yoğunlaşır. Ulus teorisine seksenlerde İngiltere’de

yapılmış katkılardan hareketle, ulus konusunda sosyalist programın ulusal olan ile poli k olanın ilişkisini koparmak şeklinde ilk formülasyonlarını yapar.

Sadece devle n değil, maddi araçların da tarafsız olmadığı ve sınıfsız topluma gidişin araçları olamayacağı çıkarsamasından hareketle, başka bir uygarlığın programlaş rılması gereği sorununu önüne koyar ve bu konu üzerinde yoğunlaşır.

Radikalleşmiş göçmen gençlerin çıkardığı Köxüz dergisinde bazı yazıları yayınlanır.

İnternet’in bilinmediği zamanlarda, yani 90’lı yıllarda, önce

“mailboxlar” ve BBS’ler (Bülten Panoları Sistemi) aracılığıyla izolasyondan kurtulma ve poli k faaliyet denemelerine başlar.

Sonra İnternet’in yaygınlaşması ile interne eki forumlara yazılar yazmaya ve tecridi kırmaya çalışır.

Öcalan’ın Suriye’den sürülüşü üzerine interne e ve

forumlarda daha sık yazar. Kaçırılması üzerine, “Öcalan’ın

(13)

Yaşamını Savunmak İçin Türk Girişimi”nin örgütlenmesinde yer alır. Kürt hareke nin içinde bulunduğu dönüşümü çözümleyen yazılar yazar. Bir süre sonra Avrupa’da çıkan Özgür Poli ka’da ha alık yazıları yayınlanmaya başlar (2003 yılına kadar). 2000’de Yeni Gündem ve Ülkede Özgür Gündem gibi Türkiye’de çıkan benzeri yayınlarda da ha alık yazıları yayınlanır.

Demir’den Kapılar diye kendi sayfasını ve Yazılar ve Yankıları adlı forumu interne e açar ve orada yazılarını ve gelen yankı ve eleş rileri yayınlamaya başlar.

2001 yılında Almanya’da Wremen’de yapılan “Kıvılcımlı

Sempozyumu”nun örgütlenmesine ka lır. Orada bildiri sunar ve teknik hazırlıklarında yer alır.

Türkiye’de devrimci ve demokra k bütün teorik, entelektüel ve poli k güçleri toplayacak bir dergi için çalışma ve

girişimlerde bulunur. Bu bağlamda, Açılım adlı bir dergi girişiminde yer alır. Bu derginin daha sonra Ortadoğu İçin Demokrasi Manifestosu adıyla yayınlayacağı çıkış bildirisini bir öneri olarak yazar. Ama Türkiye’deki girişimciler devam etmez.

Benzeri başka girişimlerin de bir sonuç vermemesi üzerine en azından bir internet sitesiyle Türkiye’de radikal demokrat pozisyonları ve poli kayı savunacak bir pla orm oluşturmaya çalışır ve Köxüz Sitesi yayına başlar.

Köxüz’ü Türkiye’de dergi olarak çıkarma girişimi sorumlu bulunamadığı için, bir sayıdan fazla devam edemez.

Aynı dönemde, İsmail Beşikçi’nin eleş risi olan Tersinden Kemalizm isimli kitabı yazar ve yayınlar. Marksist din ve

(14)

üstyapılar teorisinin şekillendirmeye başlar. Bunun ışığında ulus teorisini de kurmaya başlar.

“Büyük Ortadoğu Projesi ve Sosyalist Strateji

Sempozyumu”nu hazırlar ve sunulan bildirilerden oluşan kitabı yayınlar.

Türkiye’de dergi çıkaramayınca Köxüz sitesiyle internet yayıncılığı ve kitap yayınında yoğunlaşır. Ancak kitaplarını yayınlayacak yayınevi bulamama nedeniyle bizzat kendi kitaplarını yayınlaması için bir yayınevinin kuruluş ve yayınlarını (Versus Yayınevi) destekler. Ancak yayınevi tam kitaplarını yayınlayacak hale gelince, yayınevi, yeni ortaklar aldığı ve ortakların kendisinin kitaplarını basmayı redde ği gerekçesiyle kitapları basılmaz. İki yıllık çaba ve onca maddi ve manevi destek boşa gitmiş olur.

Bu arada sık sık sağlığı bozulmakta, ameliyatlar, vs. birbirini izlemekte ve bütün bunlar da verimini düşürmektedir. Aynı dönemde taksi şoförlüğünden malulen emekli olur.

2007 yılında seçimlerden sonra, Türkiye’ye turist olarak gidebilmeye başlar.

Başka dostların yardımıyla Köksüz Yayınları kurulur.

Marksizm’in Marksist Eleş risi kitabı tekrar basılır. Bunu Bir Devrimcinin Teorik ve Poli k Otobiyografisi ve Geleceği

Geçmişten Geçmişi Gelecekten Kurtarmak - Denemeler kitabı izler.

Ayrıca yazdığı çeşitli konulardaki yazılarının derlemelerinden oluşan kitapları interne e karşılıksız olarak indirilebilecek şekilde okuyucuya sunar.

Köxüz sitesine saldırılar artar ve teknik sorunlarda yoğunlaşır.

(15)

Eski TKP-B’lilerin “Tarihi Konuşuyoruz Sempozyumu”na davet üzerine bildiriler sunar, ancak içeriği ter pleyenlerin işine gelmediği için sansüre uğrar, susuş ve engellemeyle

karşılaşır.

Ça Par si girişimlerinde yer alır, tar şmalara ka lır. Daha sonra bu çalışmaları Demokrasi İçin Birlik Hareke ve

Halkların Demokra k Kongresi, Sosyalist Yeniden Kuruluş gibi örgütlenme ve girişimlerde sürdürmek isterse de yazılarının içeriği rahatsız edici bulunduğundan bürokra k ve idari tedbirlerle önerilerinin tar şılması ve gündeme alınması bile engellenir.

Köxüz sitesi teknik sorunlar nedeniyle (sürekli saldırılar ve aktüalize edememe) bitkisel hayata girer. Kurtarmak için son bir girişimle Jiyan isimli bir siteyle birleş rme çabası başarısız olur ve Köxüz’ün yayanı fiilen biter.

Yazılarını Demirden Kapılar isimli “Blog”unda yayınlamaya devam eder.

Otuziki yıl önceki askerlik firarı nedeniyle gözal na alınır.

Hastalıkları nedeniyle çürüğe çıkar.

Birkaç arkadaşıyla birlikte 2013 yılında yapılan ikinci bir

“Kıvılcımlı Sempozyumu”nun örgütlenmesinde yer alır ve sempozyumda bir bildiri sunar.

Gezi olayları esnasında neredeyse her gün yazılar yazar ve olayları içinden ve yakından izler.

Kadıköy, Yoğurtçu Parkı’ndaki çalışmalara ka lır.

Acıbadem ve Yeldeğirmeni dayanışmalarında yer almaya çalışır, ama sağlığı el vermediğinden fazla ak f olamaz.

“Gezi Aynasında Marksizm Sempozyumu”na bir bildiri sunar.

(16)

Gezi olayları esnasında yazdığı yazıları dostlarının yardımıyla Gezi Direnişi Yazıları (1 Haziran - 29 Temmuz) kitabını

yayınlar

Kobani kuşatması boyunca direnişi destekleyen yazılar yazar ve aynı zamanda gelecek için önerilerde bulunur.

Karaburun Bilim kongrelerine ka lmak, yalnız ve bazı arkadaşlarıyla bildiriler sunmak ister ama reddedilirler Marksizm ve Sosyalizmin Sorunları üzerine bir sempozyum hazırlıklarına girişir, Oda TV’nin provakasyonu üzerine pnroje akim kalır.

Seçimler HDP’deki gelişmeler üzerine yazılar yazar ve demokra k ve sol muhalefe etkilemeye çalışır.

2015 Hazıran seçimlerinde HDP’yi desteklemek için arkadaşlarıyla HDP’ye Oy Ver Baraji Yık Diktatörü Durdur isimli girişimi kuruluşuna ve çalışmalarına ka lır.

7 Haziran seçimleri sonrasında Erdoğan’ın diktatörlüğünü engellemek için #İs fa diye bir pasif direniş hareke

başlatmaya çalışır.

Edoğan’ın darbesi gerçekleş ğinde bbi kontrolleri için Almanya’dadır ve darbe üzerine orada kalır ve ikinci sürgünü başlar. Hakkında bazı davalar bulunmaktadır.

Almanya’da iken bildiri imzacıları arasında bulunduğu Barış İçin Akademisyenler’in çalışmalarına ka lır.

Berlin’deki HDK’nın çalışmalarına destek sunar

Berliner Forum’u kuruluşunda ve çalışmalarında yer alır.

Anayasa oylamasında Hayır Girişimi’nin çalışmalarına ka lır.

(17)

Covid 19 pandemisinin ortaya çıkışıyla birlikte hem yazı hem de videolarıyla bir Marksist ve demokra k poli kanın nasıl olması gerek ği üzerine yazılar yazar ve 2021 başında bu yazı ve videolarını derler.

Yazılarıyla Türkiye’deki demokrasi mücadelesine destek vermeye çalışırken aynı zamanda daha uzun vadeli kitap çalışmalarına yönelmiş bulunmaktadır

Mayıs 2021

(18)

MARE NOSTRUM

En uzun koşuysa elbet Türkiyede de Devrim,

O, onun en güzel yüz metresini koştu En sekmez lüverin namlusundan

rlayarak...

En hızlısıydı hepimizin, En önce göğüsledi ipi...

Acıyorsam sana anam avradım olsun, Ama aşk olsun sana çocuk, aşk olsun!

Can YÜCEL

*

Can Yücel’in sanatçı sezişiyle yazdığı bu şiir, Bizim Deniz’i sanıldığından çok daha

gerçekçi biçimde anla r.

Deniz ile Taşkışla’da, Enver

Nalbantoğlu’nun kafesinde, sonuncu

(19)

olduğunu bilmediğimiz son

karşılaşmamızda, konuşmak için şöyle biraz açıldığımızda birbirimize aşağı yukarı

şunları söylemiş k.

Ben Deniz’e

“Bu iş sabir isteyen, uzun vadeli bir iş. Bir Proletarya Par si olmadan olmaz. Böyle bir par ise ancak işçilerle aydınların

kaynaşmasından çıkabilir. Bu nedenle ben işçiler arasında uzun vadeli bir çalışmayı esas alacağım” anlamına gelen görüşlerimi söyledim.

Deniz de bana. “Aslında sen de haklısın.

Ama bu memleke e isyan geleneği yok.

Böyle bir gelenek oluşturmak gerekiyorBen bunu başlatmaya çalışacağım. Bizi bu

devlet yaşatmaz, Sonra oportunistler (O zamanlar bir Opartunistler diye TİP’lilere derdik. Deniz onları kast ediyordu)

gelirkahraman olurlar, bizim ran mızı

yerler. Olsun, ama birilerinin bu isyan

(20)

geleneğini başlatması gerekiyor”

anlamında görüşlerini söyledi.

Deniz kendi yoluna gi . Amacına ulaş denebilir.

Bugün bakınca ölen arkadaşlarımız içinde, devrim falan beklemeden, mütevazı, bir isyan geleneği başlatmak amacıyla hareket eden Deniz’in en gerçekçisi olduğu

görülüyor.

Can yücal’in dediği gibi sevgili Deniz ilk yüz metreyi en önde koştu.

Ben de o “en uzun koşu”nun bir maratoncusu gibi devam etmeye çalışıyorum.

Hedefe ulaşamayacağım.

Hedefin giderek uzaklaş ğı yenilgilerin birbirini izlediği bir dönem yaşadık ve yaşıyoruz.

Olsun.

(21)

Hacca gitmeye kalkan karınca gibi, ulaşamasam da “yolunda ölürüm”

diyorum.

Rosa Luxemburg’un dediği gibi, işçi

hareke veya sosyalist hareket yenilgilerle ilerler.

Ham ruhların anlayamayacağı diylek k buradadır.

Deniz’i asanlar, as klarında ona zaferi bahşe ler: Bir isyan geleneği başlatmak.

Biz de öldüğümüzde “yolunda ölme”

geleneği bırakabilirsek.

Başarıya ulaşmış olur, yenilgide zaferimizi kutlarız.

6 Mayıs 2021

Berlin - Kreuzberg

(22)

İçindekiler

2021 Sürümünü Sunuş

Deniz’le İlgili Yazılarımın Derlemesinin İkinci Sürümünü Sunuş Deniz ve Kürt Sorunu İle İlgili Yazıları Sunuş

Deniz’in Son Sözleri ve Bazı Çağrışımlar (7 Mayıs 1998) Anlamak, Çözümlemek ve Tar şabilmek (8 Mayıs 1998) Bir Yazıdan Bir Bölüm (18 Nisan 1998)

Bir Mektuptan Bir Bölüm (26 Ekim 1999) Bir tar şmadan Bir bölüm (12 Haziran 2001)

Deniz Gezmiş ve Kürt Ulusal Hareke (23 Kasım 2001) Kürt Ulusal Hareke ’nin Temel Bir Özelliği

Kıvılcımlı’nın Deniz Gezmiş Üzerinden Etkisi Deniz Gezmiş’in Farkı

Yol Nasıl Açılmış ? (6 Mayıs 2010)

“Mini İşgal” Üzerine Değerlendirmelerin Bir Derlemesi ve Değerlendirmesi

“Masum değiliz hiçbirimiz” - Taraf/AYÇA ÖRER - Istanbul - 17.05.2008 Deniz Gezmiş Oya Baydar İçin Ne Yapmış ? O günleri unu u mu?

Mini İşgal

Yalçın Yusufoğlu’na Düzeltme Önerileri

Hem 68’li hem Ergenekoncu olmak mümkün mü?

Mini İşgal ve Deniz Üzerine Birkaç Not Kıyıcı’nın Notu

Demokra k üniversite is yoruz!..

Sosyoloji Bölümü

(23)

Darbe Kuşaklarına Açık Mektup Demir Küçükaydın’ın Son Notu

Teori ve Poli ka (12 Eylülcülerin ve Diğerlerinin Yargılanması Karşısındaki Tavırlar Üzerine)

1 Mayıs ve 6 Mayıs Vesilesiyle Ritüeller ve Devrimcilik Üzerine

2021 Sürümünü Sunuş

Aşağıdaki derlemede yer alan yazıların ilk bölümü, 90’ların sonu ve 2000’lein başında Deniz Gezmiş’in bir ulusalcı imiş gibi gösterilmesine karşı yazılmış .

Daha sonraki bölümde 2010’lardan sonra yazılmış kimi olgulara ilişkin tanıklıklar ve değerlendirmeler yer alıyor.

Bu kitapta yar alan yazılardan başka bir de Korona pandemisi döneminde “Koronik” dizisinin 6 Mayıs 2020 tarihli 18.

Bölümünde “Deniz’in Öldürülemediği Taylan’ın Öldürüldüğü O Gün- 23 Eylül 1969” başlıklı bir video yap m.

Bu videoda hem o günün olayları özellikle görsel melzemeyle ve tanıklıklarla desteklenmiş olarak anla lıyor, hem o günün Türkiye’deki gençliğin devrimci mücadelesi ve ona karşı devle n davranışında dönüm noktası olduğu gösteriliyor hem de yeni verilerin ışığında oügün yapılan provakasyon yeniden değerlendiriliyor.

Bu video şu adreste bulunmaktadır:

h ps://youtu.be/mgZXI43-vSw

(24)

Bu sene o viedoyu yazılı hale ge rmeyi ve bu derlemeye o şekilde almayı düşünüyordum.

Ancak bunu ye ş remedim. Kısmet olursa ilerde yaparım ve o zaman bu derlemenin yeni bir bir sürümünü çıkarırım.

Deniz gezmiş üzerine yazılarımın bu derlemesi karşısında bir suskunluk duvarı bulunmaktadır.

Bunun nedeni ulusalcıların ve liberallerin oluşturduğu, ulusalcı ya da “jakoben” Deniz imgesinin yanlışlığını göstermeleridir.

Ulusalcı ve Liberal olmayan çoğu sosyalist ise Deniz’i anlamıy, bir yiğitlik, bir ağıt yakma ve yazık oldu çocuklara edebiya na dökmüş bulunuyor.

Deniz’i tanıyanlar bilir ki, Deniz böyle şeylerden hiç hoşlanmazdı.

Hiçbir şeyi drama ze etmeyi sevmezdi. Drama ze edenlerle olsa olsa dalga geçerdi.

Deniz, bir Marksis , bir devrimciydi.

Hiç de öyle “masum”, “şuçsuz” değildi (değildik).

Bu devle yıkmayı amaçlıyorduk.

Bundan daha büyük suç mu var?

O halde zavallılar edebiye na son.

Deniz’i Deniz’in anacağı gibi anmalı.

Demir Küçükaydın

6 Mayıs 2021 Perşembe

(25)

Deniz’le İlgili Yazılarımın Derlemesinin İkinci Sürümünü Sunuş

Deniz Gezmiş, Devrimci Öğrenci Birliği’nde arkadaşım ve yoldaşımdı. Kendisiyle en sıkı ve yakın ilişkide olduğum dönem ise Deniz’in Filis n’den gelip Siyasal’da gizlenmeye başladığı günlerde, ha a Ho Şi Ming’i anma toplan sında Filis n’den üzerinde kalan askeri kıyafet ve botlarla yeni bir Vietnam ve halk savaşı çağrısı yap ğı gün başlar.

Ben İzmir Aliağa’da işçi örgütlenmesindeydim ve dönünce beni çağırmış görüşmek üzere. Ben de atlayıp gitmiş m. O zamanlar benim de temel anlayışım, Vietnam Halkının sır ndaki yükü azaltmak için yeni bir Vietnam yaratmak ve bunun için de gerilla savaşı aracılığıyla bir halk savaşı

başlatmak .

O günler boyunca Taylan Özgür ile birlikte bolca konuşup tar şıyorduk. Niye miz bahar aylarında gerilla savaşına başlamak .

Bu sıkı ilişki, Taylan’ın ölümü ve Deniz’in tutuklanmasıyla aksadıysa da İstanbul’da Cihan Alptekin ile devam e . Daha sonra Deniz çık ğında benim üç arkadaşla birlikte Filis n’e gitmek üzere Hace epe Kampüsünden yola çıkacağım ana kadar da sürdü.

Bu birkaç aylık dönem çok kri k bir dönemdir. FKF o dönemde Dev-Genç oldu, Doğu Perincek’le yollarımız o dönem ayrıldı. Taylan o günlerde öldürüldü. Deniz o

dönemde eski DÖB’lü arkadaşlarının çoğundan ayrı düştü.

(26)

Devrimcilere yönelik seri cinayetler Taylan’ın öldürülmesiyle o dönemde başladı.

Benim Filis n’de görüşlerim değiş ve yollarımız ayrıldı. Ama bütün o zamanın devrimcileri gibi, sevgi, saygı ve güvene dayanan ilişkimiz sürmeye devam e .

Son kez olduğunu bilmediğimiz ama sanki sezmişçesine birbirimize başarılar dileyerek vedalaş ğımız son

karşılaşmamızda sonraki haya mızda yapacaklarımızı birbirimize anla k bir bakıma.

O da dediğini yap ben de.

O bir isyan geleneği başlatmak ve bırakmak is yordu. Bunu başardı.

Ben İşçi Sını nı örgütleyerek, içinde sabırla çalışarak bir Proletarya Par si kuruluşuna katkı sunmayı amaçlıyordum.

Şimdilik görünen sonuç: Kesin bir başarısızlık.

Ama ar k Par lerin devrim yapamayacağı, tarihte hiçbir devrimin par ler tara ndan yapılmadığı; ancak bir par bir par olmaktan çıkıp bir din olduğunda devrim yapacağı gibi sonuçlara ulaşmış bulunduğumdan, görünüşteki

başarısızlığın çok büyük bir teorik ve metodolojik başarı ile sonuçlandığını düşünüyorum. Bu nedenle ar k görevini yapmış insanların huzurunu duyuyorum ve rahatça ölebilirim diyorum.

Yetmişli yıllarda ve daha sonra, Deniz Gezmiş’e selam verdim diyenlerin geniş örgütler kurabildiği, Türkiye tarihinin en büyük radikalleşme ve poli kleşme; ezilenlerin ilk kez gerçekten devle n kontrolü dışında ve kendi insiya fleriyle

(27)

örgütlendiği dönemde, Dev Genç’in dar çevreleri dışında Deniz ile yakınlığımız bilinmez kaldı.

Bu dönemde Deniz’den söz etmek bir tür manevi rant sağladığı için Deniz ile ilgili konuşmadım ve yazmadım.

Sadece bir kere Niğde Cezaevi’nde Aydın Çubukçu ve Ertuğrul Kürkçü’nün Deniz’i tanıyan bir arkadaşı olarak benden bir konuşmamı istemeleri üzerine bir kere konuştum. Yanlış ha rlamıyorsam, Deniz’in kendisini

kendisinin anıldığı gibi anmayacağı üzerine bir konuşmaydı.

Aydın da sözü bağlarken Deniz’in yapacağı ya da isteyeceği gibi bir konuşma yap ğımı söylemiş yanlış ha rlamıyorsam.

Deniz üzerine konuşup yazmaya başlamam aşağıdaki

yazılardan görüleceği gibi, dünyada yaprağın kımıldamadığı, özel savaş rejiminin Türkiye’de iyice yerleş ği, Kürt

hareke ne kimsenin destek olmadığı zamanlara rastlar.

Okununca görülecek r ki, burada anla lan Deniz başka bir Deniz’dir. Ve hamasi ve duygusal bir yan yoktur. Hep

derinliğine analiz ve anlama çabası vardır. Sonuçlar doğru veya başarılı olmayabilir ama okuldaki matema k

öğretmenlerinin dediği gibi “gidiş yolu doğrudur.”

Demir Küçükaydın 2014

(28)

Deniz ve Kürt Sorunu İle İlgili Yazıları Sunuş

Denizlerin avuka olarak bilinen Halit Çelenk, sanki önceden planlanmış gibi, onların ölüm yıldönümünden bir gün önce öldü ve bu yıl biraz da bu nedenle özel bir önem kazandı. Her yerde bu devlet tara ndan genç yaşta öldürülen bu

arkadaşlarımızla ilgili videolar, müzikler, resimler vs. dolu.

Ama doğru dürüst bir inceleme, bir analiz, sistemli bir ders çıkarma çabası neredeyse yok.

Aşağıdaki derlemeyi, bir bakıma bu akın ya karşı bir duruşun varlığını gösterme amacıyla yapmak gerek ğini hisse m.

Temel amacım bu duygusal, hamasi anmalara bir karşı duruş sergilemek r.

Ama sadece poli k kültüre ilişkin bir karşı duruşu da amaçlamıyorum. Denizler, ama özellikle de Deniz Gezmiş, Burjuvazi (yani liberaller) ve Askeri Bürokra k Oligarşi (yani ulusalcılar) tara ndan sürekli çarpı lmış bir resimle

sunuluyor ve anılıyor. Özellikle ulusalcılar, Deniz’i bir pop ikonu gibi sunarak, içini boşaltarak, genç kuşağın ona duyduğu sempa yi Askeri Bürokra k Oligarşi’nin yedeğine almaya çalışıyorlar. Liberaller de bu resmin üzerine atlayıp, devrimci gelenekleri lanetlemek için rsat kolluyorlar.

Son yıllarda buna karşı, iyi kötü bir mücadele de başladı.

Ama 1990’lı yılların sonlarında ve 2000’li yılların başlarında o sıralar yeni yeni yayılmaya başlayan İnternet’te bu konuda ilk yazıları biz yazmaya başlamış ve bir mücadele başlatmış k.

(29)

Bu derlemedeki yazıların çoğu o dönemde ve özellikle ulusalcılardan gelen saldırılara karşı yazılmış yazılardır.

Ne yazık ki daha başında dikka çek ğimiz, Genel Kurmay’ın Deniz Gezmiş, Che Guavera, Hikmet Kıvılcımlı gibi insanları içini boşal p ehlileş rerek, gereğinde bir pop ikonu,

gereğinde bir milliyetçi gibi göstererek, genç kuşakları örgütlemede çabası büyük ölçüde başarıya ulaşmış bulunuyor.

Bu yazıları yayınlamamızın bir nedeni de budur.

Demir Küçükaydın 06 Mayıs 2011 Cuma

Deniz’in Son Sözleri ve Bazı Çağrışımlar (7 Mayıs 1998)

12 Mart'ta ölenlerin anısı nasıl canlı tutulabilir?

Onlar hakkında duygu çatlatan yazılar, şiirler yazarak değil. O tecrübelerin analizi ile. Ve olguları hiç atlamayarak.

Son zamanlarda onların ölümleriyle ilgili bir sürü yazı yollandı ama bunların hiç biri o deneylerin analizini

içermiyor. Sadece duygulara hitap ediyorlar. Ama daha da kötüsü, Kürt Ulusal kurtuluş Hareke 'ne karşı bir tavrı, An - Emperyalist gerekçeli şovenizmi, İlhan Selçuk gibilerin

tavrının sosyalist söylemli; demokra k söylemli verisyonunu savunmanın aracı yapılıyor.

Onların konumuna düşmeden ve duygusallıklarda

boğulmadan o deneylerden çıkarılabilecekleri tar şmak

(30)

mümkün olmayacak mı?

Deniz, Yusuf ve İnan'ın konumlarından başlayalım.

Ama bu konumların analizi için bazı olguları, tarihi çarpıtmaları da göstermek gerekiyor.

Deniz'in son sözleri şöyle aktarıldı bir tar şma forumuna:

"YAŞASIN TAM BAGIMSIZ TÜRKİYE ! YAŞASIN İSÇİLER, KÖYLÜLER !

KAHROLSUN EMPERYALİZM ! "

12 Mart döneminde bu son sözler ve mektuplar elden ele dak loyla çoğal lmış olarak dolaşıyordu. Çok iyi ha rlıyorum şimdi, Deniz'in son sözleri içinde Kürt halkı ve Marksizm- Leninizm de geçiyordu.

Ha zası zayıf bir insanım ama bunu iyi ha rlıyorum. Çünkü bunları okuduktan sonra birileriyle tar şmış m. Deniz'in idam sehpasında, mahkemedeki ulusal kurtuluşçu çizgiden daha farklı, gerçek düşüncelerine uygun bir çizgide

konuştuğunu; aslında Türkiye devriminin üç önemli ayağını ifade e ğini iddia ediyordum. (Yani Marksizm Leninizm, İşçi Sını ve Köylülük ile Ezilen Ulus Kürtler) Deniz ölürken

diğerlerinden daha farklı bir mesaj verdi diye tar şmış m.

Eh Duvar yıkıldı, oradan "Marksizm-Leninizm" çıkarılıp a labilir. Eh şu “Kürtler” de çoğunlukla şu "kadın ve çocuk ka li"; "Führer" benzeri "Serok" Apo'nun peşinden

gi klerine göre, "Kürtler" de çıkarılıp a labilir. Böylece demokra k, bağımsızlıkçı, işçi ve köylüden yana günün Genelkurmay icazetli sosyalizm anlayışına uygun bir Deniz yara labilir. Bugünkü çizgi bu değil mi? İstediğiniz kadar

(31)

keskin komünistlik yapabilirsiniz ama şu Kürt meselesinde sınırı bilin. Deniz de bu sınırın içine çekiliyor.

68'liler Vak , (Birisi yollamış gene aradım bulamadım, gazetede de çıkmış göremedim) Samsun'dan Ankara'ya

yürüyüş düzenlemiş. Tam ne yazıyordu ha rlamıyorum şimdi ama haberi okuyunca midem bulandı. Tahmin ediyorum kimler var oralarda. Bugün ar k, Kürt sorunu karşısında İlhan Selçuk ya da CHP çizgisine gelmiş eski DÖB ve FKF üyeleri.

Çoğu o yürüyüşte de vardı. Ben de o yürüyüşteydim çünkü biliyorum. O yürüyüşü başından sonuna kadar yürüyen tek kişiydim de galiba. O yürüyüşte ilk kez, daha sonra DEV- GENÇ ve DÖB'ü oluşturacak kadrolar birbirini denemiş, tanımış; İstanbul-Ankara bağlan ları kurulmuştu.

O zamanlar Samsun'dan Ankara'ya yürümenin bir hareke doğurmak bakımından bir anlamı vardı. Ama bugün;

Kürdistan'da olağanüstü hal ve bir savaş varken; Samsun'dan yola çıkmak, herhalde Genelkurmay şakşakçılığından başka bir şey olamaz. Bugün Genelkurmay şakşakçılığı yapmayan namuslu bir insanın Diyarbakır'dan Ankara'ya yürümesi gerekir, Samsun'dan değil. O zaman uğrayacağı saldırılar ise malumdur.

Ne ilgisi var denecek, Deniz'in son sözleriyle bunun.

Var hem de çok. Deniz'in son sözlerini aktaran belli ki onu başka bir yerden almış. Aldığı yer ne olabilir? Bu sözler genellikle hep Halit Çelenk'in hazırladığı kitaplarda çık . O bu olayın tek sol şahidiydi. Anlaşılan son baskılarda Deniz'in sözleri değiş rilmiş ve 68'liler vak nın; çizgisine gelmiş.

Kendisi mi yap , başkaları mı yap bilmiyorum. Ama ortada sinsi bir tahrifat olduğu belli.

(32)

Kalkıp kitaplıktan Halit Çelenk'in hazırladığı Onur Yayınları arasında çıkmış 1987 tarihli "İdam Gecesi Anıları" adlı kitabı alıyorum. Hazırlayan: Halit Çelenk. Kitabın 84. Sayfasında Deniz'in son sözleri şöyle aktarılmış:

"Yaşasın tam bağımsız Türkiye. Yaşasın ...Yaşasın ...Yaşasın işçiler, köylüler. Kahrolsun Emperyalizm.” *

Orada bir de yıldız var. “Nedir o yıldız?” diye dip nota bakıyoruz:

"* Deniz Gezmiş'in idam sehpası al nda söylediği bu sözleri yayınlayanlar hakkında TCK'nın 141–142. Maddelerine dayanılarak İstanbul 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 977/585 esas sayılı dosyası ile dava açılmış r, dava sürmektedir.”

Demek ki, ha zamız bizi yanıltmıyor. O nokta nokta yerlerde

“Marksizm-Leninizm” ve “Kürtler” vardı.

O zaman hiç olmazsa, biraz namuslu olarak nokta nokta koyulmuş ve okuyanın anlayacağı bir dip not eklenmiş.

Ya şimdikinde, şu Internet tar şma forumlarına yollananda, ne noktalar var ne de dip not. Bildiğimiz kadarıyla bu arada 141 ve 142 de kalkmış . Bu sefer hukuki değil, sosyolojik yap rımlar (müeyyideler) devreye girmiş anlaşılan. Ya da şöyle diyelim: Deniz hadım edilmiş.

*

Deniz, Yusuf ve Hüseyin'in son sözleri karşılaş rılınca şu görülür: Deniz'in son sözleri Programa k r, hamasi değildir, duyguya değil akla hitap eder ve diğerlerinden çizgi olarak çok daha radikal bir noktadadır. Sosyalist bir temel içinde o günün strateji anlayışını yansıtmaktadır. Hüseyin ve Yusuf'un son sözleri ise daha duygusal, daha drama k r ama bir

(33)

program olmaktan çok kendi yap klarının gerekçesi ve açıklamasıdır. Çizgileri ise kabaca an -emperyalizm olarak belirir. Her ikisi de sosyalist olmasına rağmen, son sözlerinde sosyalizmden iz yoktur. Deniz'de sosyalizme giden yolda bir aşamayı ifade eden şey onlar için bir kendi başına bir

hede ir adeta.

Bu bir rastlan değil aslında. Deniz, bizim kuşak içinde, daha çok küçük yaşta Kıvılcımlı'nın bir şekilde etkisinden geçmiş (TİP Üsküdar ilçesindeyken, Kıvılcımlı'yı TİP üyeliğine

önermiş ve bu yüzden a lmış yanlış ha rlamıyorsam. ) yani sosyalist bir temeli olan birisiydi. İyi bir eği mi ve bilgi

birikimi vardı ama bunu gösteren biri değildi ve nihayet Kürdistanlı idi. Faşistler o zamanlar Deniz'in Ermeni

olduğunu söylerlerdi. Deniz buna cevap vermezdi genellikle.

(Vermemesinin nedeni Ermeni olması değil, Ermeni olmadığını söylemenin Ermeni olmayı kötü bir şey olarak görme anlamına geleceğiydi.) Ama kendi aramızda

konuştuğumuzda, Kürt bir tara olduğunu söylemiş .

Dolayısıyla Deniz bizler arasında, birkaç Kürt veya Hıris yan azınlıklardan arkadaş haricinde, ulusal sorun konusunda en hassas, en uyanık kişilerden biriydi.

68 Üniversite işgallerinde Kürt öğrencilerin durumu ve önemli etkisi üzerine bu güne kadar ciddi bir inceleme yapılmadı. Ancak, şimdi geriye bakınca, Kürt öğrenci

arkadaşlarla i fakı sağlayarak ancak o zamanki Bozkurt ve Mücahit takımını üniversitelerden uzaklaş rabilmiş ve

onların terörünün önünü kesebildiğimiz daha açık görülüyor.

Devrimci Öğrenci Birliği'ni göz önüne ge riyorum şimdi.

Kalanların çoğu herhalde şimdi 68'liler vak ndadır. Bunlar o

(34)

zamanlar da Kürt öğrencilere karşı belli belirsiz bir soğukluk, Kürt sorununa uzaklık içindeydiler. Ama Deniz farklı idi.

Beyazıt'tan Aksaray'a inerken soldaki Diyarbakır yurdu; oraya gidişlerimiz. Oradaki arkadaşların silahlarıyla her zaman hazır ve nazır yardımımıza gelmeleri. (Bizler çoğu şehir

çocuğuyduk ve elimize silah almamış k. )

Süleymaniye'nin arkasındaki bir sürü küçük dükkânlar ve orada Kürt milliyetçilerinin gi ği bir kahve geliyor şimdi aklıma hayal meyal. Deniz'le oralara gidip onlarla

konuştuğumuzu bazı konularda yardımlarını isteyip sağladığımızı ha rlıyorum.

Zaten Kürtler de Deniz'in bu konudaki farklılığının

bilincindeydiler ya da bunu seziyorlardı. Yine belli belirsiz bir sahne geliyor gözlerimin önüne. Diyarbakırlı bir terzi bir arkadaşıyla gelmiş Deniz'le konuşup tar şmaya. Bu terzi muhtemelen Mehdi Zana idi1. Herhalde bir rastlan değildi bu.

Elbet, Alevilerle birlikte Kürtler oluşturuyordu Türk devrimci hareke nin çoğunluğunu. Ama burada alışılmışın dışında olan, Kürt arkadaşlarla Kürtler olarak i fak yapılmasıydı.

Türk devrimci hareke nin bir unsuru olarak onların var oluşu durumundan farklıydı bu. Bunu bilinçli bir poli ka ile

uygulayan Deniz'di ve bu poli ka sayesinde 1969–70 döneminde yavaş yavaş önce dengeyi sağlayıp sonra da İstanbul Üniversitesi'ne egemen olabilmiş k.

*

Deniz yazı bırakmadı. Yazamayacağından değil, yazmaya pek değer vermiyordu.“Dergiciler var, devrimciler var. Biz

devrimciyiz" derdi.

(35)

Diğerlerinden farklı olarak, çok gerçekçiydi. O devrim falan yapmak için bu işlere girmedi.“Bu memleke e bir isyan geleneği yerleş rmek lazım, bunun için de birilerinin ortaya a lması gerekiyor.“ man ğıyla yaklaşıyordu.

İlginç r, Türkiye'de halkın en çok sevdiği insan Deniz olmuştur ama “Deniz'ci” bir hareket ortaya çıkmamış r.

Çünkü Deniz yazı yazmamış r. Ama “İnan'cılar” vardır. Çünkü Hüseyin İnan'ın yazdığı söylenen Türkiye Devriminin Yolu diye bir me n vardır. O me n de aslında bildiğim kadarıyla A lla Keskin'in yazdığı bir me ndir2.

Bu arada bir not. Hüseyin İnan THKO'nun lideri idi ama

“teorisyeni” değildi. Onun lider olması teorisinden değil, amacı uğruna her şeyi göze alma kararlılığından geliyordu.

*

O zaman bizler için herhangi bir milliye en olmanın bir önemi yoktu. Ama düşmanımız, yani devlet bu ayrımı

yapıyordu. Böylece bizler için bir anlamı olmamasına rağmen biz istemesek de bu ayrımı bir şekilde yaşıyorduk.

En ilginci kendi yaşadığım bir olay. Filis n'den dönerken yakalanmış k. Arkadaşımızın biri Hıris yan bir azınlıktandı.

Bunun o güne kadar bizler için hiç bir anlamı yoktu. Ama Polis ve Jandarma'nın elinde olduğumuz saatlerde, bizi dövmeye gelenler biz Türklere bir vuruyor idiyse, o arkadaşa beş vuruyorlardı.“Ulan bunlar Türk, Onlar komünist de olur anarşist de. Sana ne oluyor" deyip de vuruyorlardı ona.

Haya mın en büyük aşağılanması buydu belki de: istemeden belli bir im yazı yaşamak.

(36)

Aslında, bu im yaz birçok şeyi belirledi. Şimdi sosyalist

olmak bu im yazı ortadan kaldırırmış gibi konuşanlar, aslında gerçeğin koca bir tahrifa nı yapıyorlar.

Örneğin Taylan Özgür geliyor aklıma. Eğer ölmese ve o gün Deniz de yakalanmasa idi gerilla hareke belki bir yıl önce 1970 baharında başlayacak . Taylan'ın ölümü kadar bizleri etkileyen başka bir ölüm olmadı denilebilir. Taylan'ın

seçilerek öldürülmesi, bizlerin çok dar çevresinde MİT'in onu Kürt olduğu ve o yaz Barzani'nin oralara gi ği için

öldürüldüğü yorumuna yol açmış . Bu yorumda bir gerçek olduğuna ben hala inanıyorum. Taylan da Kürt sorunu üzerine kafa yormuş ve o yaz Barzani'nin oraya gitmiş bildiğim kadarıyla. O bunu canıyla ödemiş .

Ya da Cevahir ile Mahir'i ele alalım. İkisi için de Kürt ve Türk olmanın bir önemi yoktu. Ama MİT için bu fark vardı. Bir rastlan mıdır Cevahir'in ilk saldırı kurşunuyla öldürülmesi?

Sanmıyorum.

Derler ki, İstanbul polisi Mahir ve Cevahir'in plerini bilmiyormuş. Bunları o sırada nezare e bulunan İlkay ve Necmi Demir'e sormuşlar; onlar da tam zıtlarını tarif

etmişler bu nedenle ilk kurşunda Mahir sanılarak öldürülen Cevahir'miş. Bu yorumu yapanlar bu devle hiç tanımıyorlar belli.

Bize bir vururken o Hıris yan azınlıktan arkadaşımıza beş vuran ayrımcılık r Cevahir'i de Taylan'ı da öldüren.

Bunun için değil mi ki Kıvılcımlı, 12 Mart öncesi Kürt

Sorununda görüşünü sorana, yanlış bir şey söylemekten ise hiç bir şeyi söylememeyi tercih ederek "maçam sıkmıyor"

demiş r.

(37)

O bununla sıkmadığından ziyade, bu konuda TC'nin nasıl

"hassas" olduğunu ifade etmek is yordu.

*

Bir de Hüseyin İnan ile ilgili bir şeyler yollandı:

"Hüseyin İnan, THKO' nun teorisyenidir.

THKO' nun adı Deniz Gezmiş ile anılır, ama aslında gerçek teorisyeni Hüseyin İnan' dir.

Bir Kür ür. Ama, milliyetçi değildir ve o zaman Serok(

başbuğ) olmadığı için hidayete erememiş r ! Hüseyin İnan devrimcidir.

THKO' nun en gencidir, öldüğünde 23 yasındadır.

İdamı beklediği hücresinde, son ana kadar, Toprak Reformu ile ilgili tasarıyı okur, not alır.

İşte sehpadaki son sözleri.

BEN ŞAHSİ HİÇBİR ÇIKAR GÖZETMEDEN HALKIMIN MUTLULUĞU VE BAĞIMSIZLIĞI İÇİN SAVAŞTIM.

BU BAYRAĞI BU ANA KADAR ŞEREFLE TAŞIDIM.

BUNDAN SONRA BU BAYRAĞI TÜRK HALKINA EMANET EDİYORUM.

YAŞASIN İŞÇİLER KÖYLÜLER VE YAŞASIN DEVRİMCİLER.

KAHROSUN FAŞİZM ! "

Bugün, Hüseyin'in bu laflarını aktaran bir solcunun, sosyalis n başka şeyler söylemesi, örneğin Deniz'in söyledikleriyle Hüseyin'in söylediklerini karşılaş rması, Hüseyin'in söylediklerini eleş rmesi gerekir. Söylediklerinin

(38)

bugün ar k maalesef hiç bir tazeliği olmadığını, bunun da onun aslında Türk Milliyetçisi özelliğiyle ilgili olduğunu belirtmelidir. Hüseyin bir Kürt olmasına rağmen, bir Türk kimliği ile ve bir Türk milliyetçisi olarak bu hareke n içindeydi.

Yukarıda "milliyetçi değildi" deniyor. Hüseyin'in sözleri, pik bir an -emperyalist Türk Milliyetçisi’nin sözlerinden başka nedir ki? Türk milliyetçisi olunca milliyetçi değil de

enternasyonalist mi oluyor? Yukarıdaki yaklaşıma göre öyle.

Ama sorun sadece bu değil. Hüseyin sanki Abdullah

Öcalan'ın zıddı bir p imiş gibi koyuluyor. Bu da doğru değil.

Hüseyin İnan, Abdullah Öcalan'da iyice ortaya çıkan özelliklerin çoğuna sahip ilk önemli devrimciydi.

Evet, THKO'nun gerçek lideri Hüseyin idi -Teorisyeni değil-.

Ama onun bu liderliği nereden geliyordu? Teorisinden mi?

Hayır. Sinan'ın, Deniz'in entelektüel düzeyleri Hüseyin'den muhakkak ki çok ilerdeydi. Bunlar iyi eği m görmüş, şehirli, modern burjuva ve küçük burjuva ailelerin çocuklarıydılar.

Humanis ler. Onları sosyalizme ge ren kişisel ezilmişlikleri değil, ezilenlere duydukları sempa idi.

Ama Hüseyin'i sosyalizme ge ren ezilmişliği idi. Alevi ve Kürt olarak ezilmişliği, dışlanmışlığı. Bir çocuk ve genç olarak yaşadığı binlerce izlenim ve olayın birikimi. Dolayısıyla Hüseyin'in olaylara yaklaşımı çok farklıydı. Bu farkı şöyle açıklamak mümkün. Ne Sinan ne de Deniz hiç kimseyi öldürmedi. Örneğin Amerikalıları serbest bırak lar. Ama benzer durumlarda Hüseyin olsa idi çok başka davranır ve öldürürdü.

(39)

İşte Hüseyin'in Deniz ve Sinan üzerindeki otoritesi bu

kararlılığından, onun bu plebiyen yanından geliyordu. Deniz ve Sinan aslında 68'in gerçek iki kitle lideriydiler ve en parlak iki kafasını temsil ederler. Ama bu iki kişiyi Hüseyin İnan'ın karşısında mahcup ve el pençe divan durur durumda görmeyen inanamaz. Hüseyin'i ise dar Dev-Genç kadroları dışında kimse tanımazdı.

İşte Sinan ve Deniz'in üzerindeki bu otoriteyi yaratan tek özellik; Hüseyin'in bütün plebiyen hareketlerde görülen özellikleriydi. Amaca varmak için her şeyi yapma kararlılığı.

Onlar bunun kendilerinde olmayan bir özellik olduğunun farkındaydılar ve bu nedenle onun otoritesini gönüllü olarak kabulleniyorlardı.

Denebilir ki Hüseyin Öcalan'ın ilk proto pidir. O özelliklerin çoğu onda tohum halindedir.

*

Kimileri Devrim'i "temiz" bir şey sanıyorlar.

Hayır, devrim "pis" bir şeydir. O güne kadar Toplum'un en al nda kalmış, ezilmiş, insanlıktan çıkarılmış insanları suyun yüzüne çıkarlar, kendi kaderlerini ele almaya çalışırlar ve bunu o güne kadar kurbanı oldukları ve tek bildikleri yöntemlerle yaparlar. Onlara ne verilmiş r ki ne istensin.

12 Eylül öncesinde aynı şeyler olmadı mı? Sonra hep

68'lilerin başka olduğundan söz edildi. Bu aslında pleplerden korkudur. 68'liler iyi aile çocuğu öğrencilerdi. 70'lerinkiler ise gecekondu mahallelerinin gençleri, plepler. Aynı man k bugün Kürt ulusal kurtuluş hareke ne karşı çalışıyor.

(40)

Ama devrimlerin yüzeysel bir değerlendirmesidir onda sadece o "pis" olanı görmek. Onda başka şeyler de vardır görülecek. Örneğin ellerinde silahlarıyla kadınlar. Örneğin Kürtlerin ar k Kürt olduklarını söylemekten utanmamaları.

Örneğin büyük Kürt uyanışı ve rönesansı.

“Dünyayı Sarsan On Gün" adlı kitapta bir sahne vardır. Eski bir devrimci, belli ki aydın ve şık giyimli, bir asker ile

tar şmaktadır. Biri "sen çar baban için dua ederken ben devrimcilik yapıyordum" der. Diğeri, "Vallla ben onu bunu bilmem, burjuvazi var proletarya var. Birinden olmayan diğerinden yanadır.“ Der. Eski devrimci tekrar "sen de

Bolşeviklerden duyduğunu papağan gibi tekrarlıyorsun" der.

Aşağı yukarı böyle bir sahneydi.

Dünün devrimcileri, davet e kleri ezilenler sahneye çıkınca, ama biz bunu böyle istemiyorduk, böyle olmaz diyorlar.

Ve aslında ait oldukları yere gidiyorlar.

07 Mayıs 1998 Perşembe 00: 48

Anlamak, Çözümlemek ve Tar şabilmek (8 Mayıs 1998)

Aradan çeyrek yüzyıldan fazla zaman geçmiş. Bugün ne o dönemin örgütleri, ne de sembol olmuş kişileri hakkında bir tek bilimsel ölçütlere göre yapılmış, duygusal olmayan bir analiz, bir monografi, bir biyografi çık mı Türkiye'de? Hayır.

Sadece yarım yamalak yapılmış, belki bir araş rmada kaynak olarak kullanılabilecek anılar veya mahkeme zabıtları falan

(41)

var. Bunların da nasıl hazırlandığı ise ayrı bir sorun. Bir tanesini biliyorum. THKP-C ve Mahir ile ilgili bir kitap ,

saatlerce konuştuk; anla rken röportajı yapan "ya evet, bunu biliyorum, başkalarından da duymuştum" gibi şeyler de

söylüyordu. Ama kitabı alıp bak ğımda, o röportaj esnasında konuştuklarımızdan hiçbir şeyin kitapta yer almadığını

gördüm3. En azından olgular düzeyinde bile olayların sadık bir aktarımı yok; var olan ih yaçlara göre seçilmesi var. Ama o olguların analizi ve sonuçlar çıkarılması, genellemeler yapılması, hemen hemen hiç yok.

Türk burjuvazisi Atatürk'e, ya da Müslümanlar Muhammet'e onun haya na karşı nasıl tavır içindeyse, Sosyalistler ve devrimciler de kendileri için önemli şehit ve önderleri hakkında benzer şekilde davranıyorlar. İstediğimiz kadar devrimci ya da sosyalist olalım, doğduğumuz günden beri bizi şekillendiren kültür ve anlayışlar bir şekilde varlığını sürdürür. İşte "Turhallı bir hallı"nın tam da yeri burası.

Bir de şu Almanya'yı göz önüne ge riyorum. Herhangi bir kitapçıya gidip, Almanya'nın Deniz Gezmiş'i sayılabilecek Rudi Duçke, ya da Mahir'i sayılabilecek Andreas Baader veya Ulricke Meinhof üzerine veya Almanya'nın Dev-Genç'i

sayılabilecek SDS üzerine onlarca monografi, sosyolojik veya psikolojik analiz, anılar bulabilirsiniz. Daha geçenlerde Rudi Duçke'nin eşi en mahrem yanları bile açıklayan anılarını yayınladı.

Türkiye'de yok böyle bir şey. Her şey bir kutsallık halesi içinde dokunulmaz tabu kılınıyor. Atatürkçülerin ya da Müslümanların tepkilerinden farkı yok devrimcilerin tepkilerinin de.

(42)

Bu geleneği yıkmak gerek. En azından sol kültürün bu gelenekten bir kurtulma çabası gerek. Bu yöndeki her

girişimin önyargılar, tabular duvarına çarpacağı açık olmasına rağmen yine de denemeye değer.

*

Elbe e, bir değerlendirmede ya da tar şmada kimsenin kararlılığından, inancından, bağlılığından, içten ve samimi olduğundan şüphelenmek ya da bunları tar şmaya açmak söz konusu değildir. Eğer örneğin, Hüseyin İnan amacı için her şeyi yapma kararlılığındaydı sözlerim Deniz'in örneğin öyle olmadığı gibi bir anlamda anlaşılıyorsa, ne dediğim hiç anlaşılmamış demek r. Deniz de öyleydi, herkes öyleydi.

Burada tar şılan başka bir konudur, kararlılık ya da inançlarda samimilik değil. Bu, dünyada devrimci mücadelenin, ezilenlerin mücadelesinin en can alıcı

konularından biridir. O kararlı ya da samimi olarak bağlı inanç için mücadele ederken kendinize hangi sınırları koyduğunuza ilişkin bir sorundur.

Hüseyin İnan ile Abdullah Öcalan arasında belli bir ilişki kurduk. Bu ya Öcalan'ın olumlanması ya da Hüseyin'in kötülenmesi olarak anlaşılıyor. Kimse olgular düzeyinde, insanların ye şme tarzlarının, uğradıkları özgül baskıların onların şekillenmesindeki etkileri; bu etkilerin sonuçları ve ortaya çıkanın ezilenlerin mücadelesi içindeki konumu gibi sorunları tar şmak bile istemiyor.

Deniz'in ve Sinan'ın sınıfsal kökenleri ile Hüseyin'in farklılıklarından söz e k. Bu hemen onlar arasına nifak sokma olarak algılanıyor. Yazılanların olgu düzeyinde, sonuçlar düzeyinde tar şılması yok. Bütün her şey poli k

(43)

tavır alışların fonksiyonu olarak ele alınıyor ve öyle bir değerlendirmeye uğra lıyor.

Ya da Deniz'in son sözlerinde, bazı sözlerin bugün yok

edildiğinden söz e k. Ayrıca, bunu o alın yı post edene karşı kullanmamaya özel bir dikkat da gösterdik. Ola ki

bilmiyordur. Bu sözlerin nasıl bir mekanizmayla değiş rilmiş olabileceğinden de imalı bir varsayım olarak söz e k. Bu konuda çıt yok. Ortada bir olgu var. Deniz'in son sözlerinin değişmişliği. Değişmiş mi değişmemiş mi? Değişmiş ise niçin değişmiş? Bu değişmede bugün Kürdistan'da yürüyen savaş ve buna karşı azmış Türk milliyetçiliğinin payı var mı yok mu?

Tar şan yok. Çıt yok.

Türkiye'de sosyalist hareke n üzerindeki Kemalist etkiden genel olarak herkes söz ediyor ve mutabık. Ama bunu somutlamaya gelince ölenlere saygısızlık oluyor. Elbe e bütün sol gibi onlar üzerinde de Kemalist ideolojinin muazzam bir etkisi vardı.

Ama o Kemalizm ile bugünkü Kemalizm arasında başka bir fark da vardı. O zamanlar sosyalistlerin çoğu için o Kemalist söylem, mü efik güçlere yönelik, bir cephe poli kası anlamı taşıyordu, tabiri caiz ise sosyalistlerin gerçek kendi dillerini yansıtmıyordu.

Bir diğer yanıyla da, Kemalizm bugünden farklı olarak yorumlanıyordu. Bu ilk burjuva muhalefetlerin dinsel

biçimler içinde çıkması gibi bir olaydı. Sosyalist hareket veya işçi hareke de milliyetçi ve Kemalist formlar içinde ortaya çıkıyordu. THKO'nun davasının savunmaları ortada. O me nler bugün, kimi özel isimler çıkar larak ve kimlere ait olduğu gizlenerek sola bulaşmış genç nesilden birine verilse,

(44)

ya da kendini sosyalist olarak tanımlayan bir Kürt'e, onların sosyalistlerden çıkmış olduğunu anlayamaz.

Bütün bunları tar şamayacak mıyız?

Acaba bu kutsallık haleleri bu arkadaşların geleneğini

sürdürdüğünü iddia eden hareketlerin konumları ve çıkarları ile de bir bağlan içinde değil mi?

Bu soruyu da tar şamayacak mıyız?

Ne olgular ne de o olgulardan çıkarılabilecek genellemeler ve sonuçlar üzerine bir tek söz yok.

(Gökyüzü4 ise "Kıvırıyorsun" "kariyerist" "marjinal"

"kompleksli" gibi, bizim iyi niye mizi ve kişiliğimizi hedef alan ithamlarda bulunuyor. Bunlara ne cevap verilebilir ki?

Ama teorik düzeyde, olgular ya da çıkarsamalar düzeyinde her türlü iddiasına cevap verilecek r. Zaman oldukça ve yeri geldikçe. Aslında okumasını bilen için cevaplar çoktan var.

Alın lar yapılan iddiaları çürütür zaten. Biraz analiz çabası gerek o kadar. )

*

Ama bu vesileyle yine somut olarak ulusal sorundaki pik yanlış tavrın örneğini göstermeden ve değinmeden

geçemeyeceğim.

İsimsiz yazar şöyle yazıyor:

"Ben kişisel olarak” bir Kürt devle olsun da ister kapitalist ister faşist olsun” anlayışınına karşıyım.”

Hala o çok basit mesele anlaşılmış değil. Ezen ulustan sosyalis n görevi, Kürt ulusunun faşist mi, sosyalist mi, kapitalist mi, nasıl olacaksa, ona kendilerinin karar

(45)

verebileceği koşulları yaratmak r. Adamların ortada faşist ya da sosyalist bir devlet kurma özgürlükleri yok. Sizin göreviniz onu bu özgürlüğü sağlamak ya da onlar bunun için bir

mücadeleye girmişler ise ona destek olmak.

Kızı kendi başına bırakırsan ya davulcuya ya da zurnacıya gider man ğıyla hareket ediyorsunuz hala. Kime giderse gitsin. Gitsin davulcuyla da yatsın, zurnacıyla da. Belki

sonunda gider kemancıya varır. Bırakın onun ne yapacağına karar vermeyi.

Türklerin bugün Genelkurmay ya da Özel Harp Dairesi

tara ndan yöne lip yöne lmeme hakkı ve özgürlüğü var. Bir devletleri olmasaydı bu hakları ve özgürlükleri olmazdı.

Kürtlerin niye olmasın?

Adı üstünde, "Kendi Kaderini Tayin Hakkı". Bırakın kendi kaderlerini kendileri tayin etsinler.

08 Mayıs 1998 Cuma

Bir Yazıdan Bir Bölüm (18 Nisan 1998)

1969 Kongresinde, yani FKF'nin adının DEV-Genç olduğu, A lla Sarp'ın başkan seçildiği kongrede, benim de içinde bulunduğum, Devrimci Öğrenci Birliği'nden arkadaşlar beni de önerdiler ve İstanbul Bölge Yürütme Kurulu'na seçildim.

Bu öyle ahım şahım bir şey de değildi. Çünkü o zamanın geleneği ve anlayışı içinde, yöne m organlarına seçilenler ile gerçek ilişkiler de aynı değildi. Bu sadece Devlet'e karşı,

(46)

yöne ci bir organ gösterme gereğinden dolayı yapılan zorlama bir iş .

Bu organa seçilmemin nedeni de, daha sonra THKO'yu oluşturacak olan, ölenlerden bugün adını anabileceğim Deniz ve Cihan'ın da içinde bulunduğu küçük bir arkadaş grubu-çekirdeğinin Dev-Genç yöne mini kontrol al nda bulundurma planının bir parçasıydı. Çünkü o zamanlar biz, bahar aylarında gerilla savaşını başlatmayı düşünüyorduk. O kış hazırlıkları yapacak, militanları toplayacak, baharda da yeni bir Vietnam yaratmak üzere dağa çıkacak k. Yani 12 Mart ve sonrasında olanı bir yıl önce yapmayı düşünüyorduk.

Bu bağlamda, İstanbul'dan bir sürü Dev-Genç militanının Filis n'e gidip gerilla savaşı sana nı öğrenmesi için hazırlıklar da yapıyorduk. Ne var ki, evdeki hesap çarşıya uymadı.

Gidecek gruplar arasında ayrılıklar çık , Deniz tutuklandı vs..

Ben de, o başlangıçtaki plana bağlı olarak Filis n'e gitmeye karar verdim. Deniz, oraya gitmemin bir işe yaramayacağını, Türk ordusunun yakın düzen piyade eği minden başka bir şey vermediklerini, gitmememin daha iyi olacağını, ama bu noktadan sonra gitmemi de anladığını söyledi. Cihan da, kalırsam daha yaralı olacağımı söyledi ama kararıma da bir şey demedi.

Bunun üzerine, işin hukuki durumu üzerine konuştuk, başıma bir şey gelirse Dev-Genç'in hukuki bakımdan kötü duruma düşmemesi için, Dev-Genç üyeliği ve organlarından is fa etmiş sayılmam gerek ği üzerine konuştuk. Ben de bundan sonra, tesadüfen bir araya geldiğim birkaç arkadaşla, gerilla savaşı öğrenmek üzere Filis n'e gi m. (12 Mart

döneminde, fiilen çok az Dev-Genç yöne ciliği yapmama rağmen, resmen yöne ci olmam dolayısıyla, -aslında is fa

(47)

etmiş m ama kimse bu bürokra k işleri ciddiye

almadığından bir işlem olmamış. Dolayısıyla resmen yöne ci görünüyordum- mahkum oldum ama af kapsamına girdi.

Sadece 5 ay hapis yatmış olduk.)

Ne var ki, orada görüşlerim değiş . Türkiye'de muazzam bir İşçi Sını ve hareke olduğu, bu işin çok uzun bir mücadeleyi gerek rdiği, üniversite öğrencileri ortamından kurtulmanın şart olduğu gibi görüşler edindim. Dönerken, ar k, zaten öteden beri içinde bulunduğum işçi hareke içinde çalışmak üzere dönüyordum. Yakalandık, ya k çık k. İstanbul'a

gi ğimde, arkadaşlar, kendilerinden ar k çok farklı

düşünüyor olduğumu bilmelerine rağmen, tekrar Dev-Genç Bölge Yürütmesinde çalışmamı önerdiler. Ben de, "öğrenci hareke nden bir şey çıkmaz, ben işçilerin arasına gidiyorum gene, zaten formel olarak is fa etmiş m" diyerek, tekrar bir yıl önce de, zaten ilk örgütlenme çalışmalarında başından beri bulunduğum Aliağa Rafineri inşaa na gi m. Orada, 16 Haziran sonrasında, bütün işçi hareke nin sıkıyöne m terörü al nda bulunduğu dönemde, meşhur Aliağa direnişlerini örgütledik, Necme n Giritlioğlu öldü vs..

Bundan sonra benim zaten Dev-Genç'le bir ilişkim olmadı. Ve ayrıca o zamanı yaşayanlar bilirler, gençlik içinde pek az kişi, üniversitelerin komformist ortamını terk edip işçiler arasında çalışmaya tüm enerji ve zamanını veren bir yola girdiği için, bütün gruplar, bizim farklı görüşlerimizi bilmelerine rağmen, bir bakıma onların alanlarıyla da fazla bir problemimiz

olmadığından, bizlere karşı son derece saygılı ve olumlu bir tavır içindeydiler.

12 Mart döneminde de, fabrikalarda çalış m, işçiler arasında örgütlenme girişimlerinde yer aldım. Daha sonra TSİP'i

(48)

kuracak ekibe, onları reformist bulduğum için muhalefet e m ve iste orada bir tür tasfiye yaşadım. Ama bunun Dev- Yol ya da Dev-Genç ile ilgisi yok. TSİP ile ilgili.

(49)

Bir Mektuptan Bir Bölüm (26 Ekim 1999)

27 Mayıs ve 68 kuşakları ilişkisi Ankara'daki öğrenci

hareke nde pek görülmez. Orada bu geçiş teorik düzeyde gibidir. İstanbul'da bu geçiş çok açık biçimlerde görülebilir.

Ankara'daki geçisin en pik temsilcisi ise kanımca Yalçın Küçük'tür. Onun kimi kendine ilişkin değerlendirmelerinde kanımca bir gerçek payı vardır. Başlangıçta Forum dergisi çevresindendir ve Ankarada'daki olaylarda da bir yeri var sanırsam. FKF'nin kurucularından. Sonra TİP. Bir yerde ben Türkiye'nin ilk gerillasıydım diye de yazıyor. Bir anlamda, sembolik olarak doğru bir yanı vardır. Bunları kaba bir megalomanlık olarak görmemek gerekiyor kanımca. Böyle bir yanı da olsa bile.

İstanbul'da Kastro Nuri kuşağını Ahmet Gülyüz Ketenci'lerin kuşağı izler (TMTF olayları, Yön dergileri vs.) Bozkurt

(Nuhoğlu) aynı zamanda bu kuşaktandır da. Bu TMTF olayları sırasında, Mustafa Gürkan gibi Kemalizmden gelen biri,

sosyalizme doğru evrilir (belki de Deniz'in etkisiyle).

(Mustafa Gürkan'dan çok bilgi edinebilirsiniz. Yalnız bugün bunların hepsi Kürt sorunu dolayısıyla geçmişi tahrif ederek anlatacaklar, onu o zaman da onların şimdiki Kemalizmleri gibiymiş anlatacaklardır. Örneğin Deniz'in son sözlerinden Kürt halkını ve Marksizm Leninizmi çıkarmaları gibi.) TİP'ten Kıvılcımlı'yı üyeliğe önerdiği için a lan Deniz de bu TMTF olaylarına ka lır. Sanırım Gürkan ve Deniz işbirliği, yani DÖB'ün çekirdeği buradan çıkar. Yani Deniz ve Gürkan FKF'liler ve Diğer Ankaralılandan farklı olarak, 28 Nisan'dan beri gelen, CHP'lilikten Yön'çülüğe doğru evrilmiş çizgiyle de

(50)

bağlan lıdırlar ve bir anlamda Gürkan da bir geçiş pidir.

Bizler ise, doğrudan TİP'tendik. Bölgecilikler, CHP'lilikler, YÖN'cü eğilimlere karşı şerbetliydik. Ha a TİP'ten gelmişlik ile TMTF olaylarından gelmişlik, DÖB içinde farklı

karargahlarda oturmayı bile belirliyordu. (Ben, Cihan, Erim, Selaha n, Deniz vs. Bizler “YİS'çi” idik. Mustafa Gürkan, Kıyıcı vs. daha ziyade TMGT'ci idi. Bu fark sonraki evrimlerde de görülür. YİS'ci kadro THKO'nun çekirdeği olmuştur,

ODTÜ'nün yanı sıra.) TMGT'liler Mihriciliğe evrilmişler ve şimdi de 68'liler vak isimli mason dayanışmasında ba çalışma grubuyla beraber çalışıyorlar. Bizim DÖB'ün iki karargâhı vardı örneğin. TMGT ve YİS. TMGT 27 Mayıs'ta AP'lilerin kontrolündeki öğrenci derneklerine karşı onları dengelemek için kurulmuş göstermelik bir örgü ü. Daha sonra 27 Mayısçıların, Yön'cülerin etkisi al na geçmiş . Bu yukarıda saydığım isimleri orada görebilirdiniz. Başında da yine aynı tayfadan Karadeniz'li Kazım Kolcuoğlu vardı. (Alp Kuran da bu geçiş plerinden sayılabilir. Bedii Kuran'ın oğlu.) TMGT DÖB'ün hem sağ yanını hem geçmişini sembolize ediyordu. YİS geleceğini. Ha a, öylesine açık r ki bu, biz ne zaman, bu Yön'cü taifenin işine gelmeyecek işler yapsak, sosyalist yanımızın ifadesi olan işler yapsak, radikalleşsek, TMGT'den bir şekilde dışlanırdık. Bunun üzerine YİS'e

sığınırdık. Tabii sonra binlerce öğrenci üzerinde etkili olunca kolay kolay dışlayamaz oldular.

Yine ihmal edilmemesi gereken bir yan. Devrimci öğrenciler Laleli'deki Diyarbakır yurdu ve Süleymaniye camiinin

oralarda takılan öğrencilerin (Musa Anter'den, belki Yaşar Kaya'lardan gelen), 27 Mayıs öncesi Kürt kuşağının etra nda kümelenmiş sosyalist eğilimli Kürt gençlerinin desteğini

(51)

alabilerek İstanbul Üniversitesi'nden Faşistleri

sürebilmişlerdir. Bu i fakın kilit ismi Deniz'dir. Yani Sosyalist öğrenciler, 27 Mayıs öncesi bölünmenin devamı olan

Kürt'lerle i fak yaparak sağcılara üstün gelebilmişlerdir.

TMTF DÖB evriminin benzeri kanımca Kürtler arasında da görülebilir. Kürt tevkifatlarına uğrayan eski kuşak ile DDKO kuşağı.

Demir

26.10.1999 10:46

(52)

Bir tar şmadan Bir bölüm (12 Haziran 2001)

Yazınızdan anladığım kadarıyla, siz 1970'in tar şmalarında takılıp kalmış, o tar şmaları anlayıp aşamamış bir

durumdasınız.

Ben o tar şmalarda yanlış olduğumu düşünmüyorum. Yanlış olan Deniz ve Mahir'ler idi. Bir programa k ve stratejik sorun tar şıyorduk o zaman. Zaten sonraki olaylar onların

öngördüğü veya koyduğu biçimiyle doğru olmadığını gösterdi. Ne THKO'nun devamı olan örgütler (Halkın Kurtuluşu ve Emeğin Birliği) “fokoculuk” yap ; ne de

Cephe'nin devamı olan en büyük hareket (Dev-Yol) Mahir'in

"suni denge"yi bozmak için yap klarını yapmaya kalk . Ebe e görüşlerimde bir değişme vardır. 1965-69 arsında TİP'in görüşlerindeydim. 1969-70 yıllarında TİP'in "sosyalist devrim" stratejisi karşısında "demokra k devrim" stratejisini savunan kan a yer aldım, yani bilinen adıyla "MDD'ci" idim.

MDD'ciler içindeki ilk Beyaz ve Kırmızı Aydınlık

bölünmesinde, Beyaz Aydınlığa karşı, İstanbul'da ilk bayrağı açandım.

O sıralar, "halk savaşını" savunduğumdan, inancıma uygun olarak gerilla savaşını öğrenmek üzere Filis n'e gi m. Ancak gerek orada gördüklerim gerek daha önceden işçiler

arasındaki faaliyetlerim ve de gerek Marksizm'den

öğrendiklerimin etkisiyle, bu savaşın çok uzun bir mücadele olacağını, önce işçi sını nın örgütlenmesi ve par si olmadan bir adım atmanın mümkün olamayacağını düşündüğüm için,

Referenzen

ÄHNLICHE DOKUMENTE

Kombinasyon ve çeşit- lilik sayesinde yaratıcı ve estetik ara öğünler ortaya çıkarr, örneğin çökelekli ekmek veya çilekli doğal yoğurt gibi. Dengeli bir Znüni

Gymnasiale Oberstufe (İleri dereceli lise üst kademe) İleri dereceli lise üst kademede öğrenciler akademik genel eğitimlerini devam ettirirler. Kuzey Ren Vestfalya’da ileri

Sentetik olarak hazırlanan ve daha dayanıklı olan pyrethroidler çok az miktarlarda bile kafa bitine karflı etkili

Die Rechte und Pflichten des vom Richter ernannten Sachwalters bei der Erfüllung der ihm vom Richter übertragenen Aufgaben richten sich grundsätzlich nach den Rechten und

2019 2020 2021 I 2022 2023 2024 Ziele und Messgrössen______________________________JST SOLL SOLL | PLAN PLAN PLAN. Entsorgung radioaktive Abfälle: Das BFE schafft die

Hattingen'de maske takmak çok erken dönemlerde önemli bir uygulamaydı.. Bu, herkesin kolayca uygulayabileceği basit

Andere Verträge, Rechtsstreitigkeiten oder andere Auseinandersetzungen, die für die Beurteilung der Jahresrechnung der Organisation von wesentlicher Be- deutung sind, bestehen

zugeteilt, für festgestellt, s gibt, für de ng eines Fal evant wie für zugängliche ner SPLG zu diesem Grun. rd, für die da