• Keine Ergebnisse gefunden

“Mini İşgal” Üzerine Değerlendirmelerin Bir Derlemesi ve Değerlendirmesi

Sezai Sarıoğlu, Kadıköy’de ayda bir “Nehir Muhabbetler”

başlığı al nda, tarih ve bugün arasında hem bilgi ile hem sanatla dolu bağlar kuran toplan lar yapıyor. İstanbul’da olduğum zamanlar bu “Muhabbetler”in hiçbirini

kaçırmamaya çalışırdım.

Biraz önce Facebook’ta “Nehir Muhabbetler” ile ilgili duyurunun afişini ve ondan kısa bir alın gördüm.

Bu ayki “muhabbet’in konukları iki kadın: Oya Baydar ve Melek Ulagay imiş. Konu başlığı: “Tarihi Sadece Erkekler Yazmamalı”

Al nda Sezai Sarıoğlu’nun şu kısa yazısı var:

“Pek çok yönüyle ezbere bildiğimiz, bizim mahallenin

asilerinden Deniz Gezmiş'in eylemci karakterini ve imgesini

"Bir Dönem iki Kadın" kitabındaki O. Baydar'ın cümlesiyle yeniden üretebiliriz: “Ders bi ; sloganlar alkışlar arasında amfiden çıkıp odama geldim. İçeri yeni girmiş m ki kapı vuruldu, kapıda uzun boylu, yakışıklı bir delikanlı . 'Ben Deniz Gezmiş'im, teziniz reddedildiği için rektörlüğü işgale

gidiyoruz' dedi ve cevabımı bile beklemeden yürüdü gi . Öylece kalakaldım. Durun, yapmayın diyecek halim yok;

böyle bir tavır küçük burjuva pasifizmi olarak damgalanır.

Zaten, yapmayın desem beni kim dinleyecek! Eylem çoktan planlanmış.” Bu tür anla lar, sol tarihe yeni başlayan

heveskarlar için bir keşif imkanı, geçmişi bilenler için ise

karakterleri bilmediğimiz özellikleriyle tanıma ve yeniden bilme kapısıdır.”

Bu sa rlar beni geçmişe götürdü.

Oya Baydar hocamdı.

Deniz Gezmiş arkadaşım ve yoldaşım.

Ve sözü edilen olayda “asli fail”lerden biriydim.

İnternete gireyim ve bir bakayım, bu konuda neler var biraz araş rayım dedim. Sonuç aşağıda. Bulabildiğim her şeyi topladım. Ve hiç yorumsuz alt alta koydum.

Aynı olayın doğrudan veya dolaylı şahitlerince nasıl farklı algılanıp anla ldığı; gerçek ve efsanenin nasıl birbirine karış ğı üzerine ilginç bir derleme oldu. Üzerinde bir inceleme ve analiz yazılmaya değer bir “veri yığını” da denebilir.

Aşağıda bunları aktarıyorum. İzleyemeyeceğim bu toplan ya en azından uzaktan böyle dolaylı bir katkı yapmış olayım.

Aynı olayın farklı sınıflar, ideolojiler ve eğilimler tara ndan nasıl ele alınıp aktarıldığına da bir örnek.

Tabii tarih üzerine tar şmaların aslında Tarih üzerine değil de bugün ve gelecek üzerine tar şmalar olduğuna da.

07 Nisan 2011 Perşembe Demir Küçükaydın

Önce Oya Baydar’ın “Mini İşgal” üzerine dediklerinden başlayalım:

Oya Baydar, Taraf’ta Yayınlanan bir söyleşide “Mini İşgal” ile ilgili olarak şunları anla yor:

“Masum değiliz hiçbirimiz” Taraf/AYÇA ÖRER Istanbul -17.05.2008

Kendisinin de devrim ateşiyle yandığı 1968’i “umut ve

masumiyet çağı” sayan romancı-sosyolog Oya Baydar’a göre, kırk yıl sonra “devrimci ruhu gerilemiş; hiçbir şeyle

yüzleşmeyen” bir toplum haline geldik

Deniz Gezmiş odanıza girer ve “doktora teziniz kabul

edilmediği için okulu işgal ediyoruz” der. Oradan başlayalım mı konuşmaya?

1964’te İstanbul Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nde

asistandım. Doktora tezimin konusu “Türkiye’de İşçi Sını nın Doğuşu”ydu. 1967’de bi rdim. Jüri kabul e , profesörler kurulu redde . İçinde ne olduğunu bile bilmiyorlardı. Tezin konusu, benim o zamanlar TİP’e üye oluşum, 68’ hareke nin önde gelen gençlerini tanımam yüzünden redde ler. 68’de yine sundum. Yine jüri kabul e , profesörler kurulu redde . Haber geldiği gün, verdiğim “Sosyal Düşünce Tarihi”

dersinde, herhalde biraz da heyecanlı bir konuşma yap m.

Ders Sosyoloji-Felsefe koridorunun amfisindeydi. Normalde bu dersi 60-70 kişi izlerdi; o gün bak m her yer klım klım, başka fakültelerden de öğrenciler var. Belli ki benim de haberim olmadan bir şeyler hazırlanmış. Konuşmadan sonra sını an çık m, odama gidip oturmaya zaman kalmadan kapı açıldı; boylu poslu, yakışıklı bir delikanlı, hani aslan gibi derler ya öyle, kapıda belirdi, “Doktora teziniz reddedildiği için rektörlüğü işgal ediyoruz” dedi, çık gi . Ben o güne kadar Deniz’i tanımıyordum, adını biliyordum sadece.

Deniz’in bazı arkadaşları benim öğrencilerimdi. Yaşları da bana yakın o zamanlar. Hepimiz arkadaşız... Ondan sonra

Rektörlüğe gitmişler, işgal etmişler. Burada bir düzeltme yapayım. Bu işgal yanlış olarak ilk üniversite işgali olarak anılıyor. 1968’in aralık sonundadır. Oysa İstanbul’da ilk üniversite işgali haziran ayında, Fransa’da 68 olaylarından hemen sonra olmuştu. Benim doktora tezimin reddedilmesi üzerine yapılan işgal, “mini işgal” olarak anılırdı o zamanlar.

Bu dönemde, siz 28 yaşındasınız. Kuşağınız. 2. Dünya Savaşı sonrasında, Cumhuriyet ilkelerine göre büyümüş bir kuşak.

Biraz anlatabilir misiniz?

68’de, ben 27-28 yaşlarındaysam Denizler 20 yaşlarındaydı.

Bir kuşak farkından söz edilemez pek. Genelde orta sınıf, cumhuriyetçi, kentli ailelerden geliyorduk. Çoğumuz CHP’li asker, öğretmen, memur ailelerin çocuklarıydık. Çocuklar, siyasal olarak ailelerinin bir adım önüne geç ler. Türkiye’de 1961 anayasası sonrası görece demokra k bir ortam vardı.

Sosyalizmin bütün güçlüklere rağmen konuşulmaya başlanması, TİP’in kuruluşu, 15 milletvekiliyle meclise girmesi. Eği mli, kentli, cumhuriyetçi devletçi- elit ailelerin çocukları sol fikirlere yönelmeye başladı. Kırsal-geleneksel kesimden, taşradan gelen gençlerse çoğunlukla sağda

konumlanıp, düzene tepkilerini buradan gösterdiler. 1968’te Türkiye değişim sancıları kendini dinamik gençlik

kesimlerinde hisse riyordu.

Avrupa’daki, Amerika’daki 68 hareketleriyle nerede birleş nerede ayrıldı Türkiye 68’i?

İki noktada birleş : Eşzamanlılık ve devrimci başkaldırı, mevcut düzene isyan... Ama özlemler farklıydı. Ba 68’i gelişmiş kapitalizme, insanı tüke m toplumunun parçası haline ge rip öğütmesine, burjuva yaşam düzeyi ve burjuva

demokrasisinin sınırlarına isyan ediyordu. Aynı zamanda, sosyalist-komünist par lerin, örgütlerin statükoculuğuna karşı da bir isyandı bu. Bizdeyse, onların aşmaya çalış ğı yapılar henüz kurulmamış , mevcut düzenden genel bir memnuniyetsizliği dile ge riyorduk. ?imdi düşününce, genel taleplerimizin burjuva demokrasisi çerçevesinde olduğunu görüyorum. Türkiye 68’inin özünde, an emperyalizm

anlamında bağımsızlıkçı ruh ve düşünce vardı ki, bugüne bu

“ulusalcılık” olarak evrildi. Türkiye 68’i, Cumhuriyetçi kuşağın bağımsızlıkçı - kalkınmacı ideolojisini ileri götürmeye yönelik bir tepki ve isyandı. Bireysel özgürlükler henüz gündemde değildi, özlediğimiz devrime doğru giderken otoriter bir devle n gereğine ve kendi statükolarımızı kurmaya i razımız olmadığı gibi, böyle olması gerek ğini de düşünüyorduk.

Kırk yıldır yaşananları sosyolog kimliğinizle de

gözlemlediniz... 1971’den sonraki sertleşme süreci nasıl yaşandı?

İnsan içinde yaşarken, kırk yıl boyunca edinilmiş deneyimlere sahip değilken, olup bitenleri tam değerlendiremiyor,

yeterince sorgulayamıyor. 71 sonrasında yaşanan süreçteki sertleşmede, bugün yakındığımız tabloya varışta günah payımız neydi, hatalarımız neydi? Bunlara öz eleş rel bir bakış ge remedik.

(Taraf İnternet’te paralı olduğundan Söyleşinin gerisini bulamadık.)

*

Daha sonra Oya Baydar Taraf’tan ayrıldıktan sonra ulusalcı Soner Yalçın şunları yazmış:

Deniz Gezmiş Oya Baydar İçin Ne Yapmış ? O günleri unu u mu?

23.05.2009 00:00

Yazar Oya Baydar, Ahmet Altan tara ndan “liberallerin arasına düşen Türkan Şoray filmlerini andıran pavyondaki namuslu kadın” benzetmesine muhatap kalınca Taraf Gazetesi’nden is fa ederek medyanın gündemine girmiş . Romanlar yazıp ödül almış Oya Baydar bu olayla birden bire popüler kültür dünyasının tanınmış isimleri arasında yerini alıverdi. Tv ve gazetelere röportajlar verdi. Ünlendi!

Geç ğimiz ha a…

Bu sayfada Oya Baydar ile ilgili bir yazı kaleme alacak m.

Diyecek m ki, “Oya Baydar’ı solcular çok eskiden tanır.”

İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü’nde 4 yıldır asistanlık yapan Oya Baydar (o dönemdeki adıyla Oya Sencer), “Türkiye’de İşçi Sını ’nın Doğuşu ve Yapısı” konulu doktora tezi yazdı. Tezini hocaları Prof. Nure n Şazı Kösemihal ve Prof. Macit Gökberk

tara ndan onaylandı. Ancak Profesörler Kurulu tezi iki defa redde .

Oya Sencer/Baydar 26 Aralık 1968’te is fa e .

Olayı öğrenen İstanbul Üniversitesi öğrencileri, Oya Sencer’e destek verip, Profesörler Kurulu’nu protesto etmek için derslere girmeyip topluca merkez binaya/rektörlüğe gi ler.

Oya Sencer burada gözyaşlarını güçlükle tutarak, “onlar zannediyor ki her is faya zorlanan öğre m üyesi

mücadeleden vazgeçecek” diye konuştu.

Bu sözler üzerine başını Deniz Gezmiş’in çek ği öğrenciler rektörlüğü işgal e ler. “Demokra k Üniversite” diye slogan atan öğrenciler Edebiyat Fakültesi dekanını da is fa

çağırdılar.

Üniversite senatosu rektörlüğün işgalini öğrenince okulu süresiz ta l e .

Bu eylem nedeniyle Bozkurt Nuhoğlu, Celal Doğan, Masis Kürkçügil gibi yedi öğrenci tutuklandı. Deniz Gezmiş polis tara ndan aranmaya başlandı.

Geçen ha a işte bunları yazmayı planlıyordum…

Olaylı biçimde köşe yazarlığından is fa ederek medyanın gündemine gelen Oya Baydar’ın, 1968’de üniversiteden is fasıyla da rektörlük işgaline neden olduğunu yazacak m.

O döneme; ve Oya Baydar’ın ilk eşi (“Osmanlı Toplum Yapısı”,

“Toplumbilimlerinde Yöntem”, “Dinin Türk Toplumuna Etkileri”, “Türkiye’de Sınıfsal Yapı ve Siyasal Davranışlar”,

“Türkiye’nin Yöne m Yapısı” gibi hayli okunan ve tar şılan kitapları yazan) Doç. Dr. Muzaffer Sencer’e ait okuma yapıyordum.

Sonra…Gündem değiş .

Geçen ha a başka bir şey yazdım.

Bu ha a Teşvikiye Camii’nde Türkan Saylan’ın annesi

hakkında yazılanlardan dolayı üzüntü duyduğunu öğrenince ne yazacağım belli oldu.

Konuyla ilgili okumalar yaparken karşıma kim çık dersiniz;

Muzaffer Sencer Hoca!

Türkan Hoca arkadaşlarıyla Sovyetler Birliği’ne düzenledikleri

“Beyaz Geceler” gezisinde tanımış Muzaffer Sencer’i.

“Muzaffer Sencer’i Rusya gezisinde, genç, çok yakışıklı, durmadan Ece Ayhan şiirleri okuyan, tar şmalara giren, çok yönlü ve ilginç, durmadan sigara içen, iğneleyici espriler yapan bir insan olarak tanıdım. Döndükten sonra birkaç yıl dostluğumuz sürdü. Uzun telefon konuşmaları, ayda bir İstanbul’a gelişler, benim Ankara’ya gidişlerimde görüşmeler.

(…) Sanırım bir öğrencisiyle yeni bir evlilik yapmış . Koleksiyon, eski eşya, takı toplama-yapma gibi özgün merakları vardı. Gümüş paralardan, boncuklarla süslü

kolyeler yapıp armağan ediyordu etra ndakilere. Ankara’daki son evi kış kış an ka doluydu.

Bu ilginç adam iç ği sigaralar sonucunda akciğer kanseri oldu. Eşi, arkadaşları ona bak lar. Çoluk çocuğu yoktu;

babasından kalan miras bazı mal mülkü bir şeyleri vardı herhalde. Aklına koymuştu, mirasını bizim derneğe bırakacak ve adına bir okul yapılacak .

Durmadan bana haber gönderiyor, telefon ediyor, ‘Türkan gel noter çağıracağım bunları sana vereceğim biliyorum sen isteğimi yaparsın’ diyordu.(…)

Sonunda hiç unutmuyorum, bir Cuma Ankara programı

yap m ve bir gün öncesinin akşamı evine telefon edip, ‘yarın geliyorum’ demeye karar verdim. Telefona eşi çık , “ne yazık ki bugün yi rdik’ dedi.

İşte Muzaffer’in bendeki öyküsü. Ne yazık ki onun adına, onca olanak varken, cıvıl cıvıl çocukların koşuşturduğu bir köy okulu bile yapamadık. Bu acıyı, bu yi kliği belki de bu

başarısızlığı hep içimde taşırım.” (Güneş Umu an Şimdi Doğar” kitabından.)

Oya Baydar’ı yazacakken nerelere gi k…

İyi de e k; bilmeyenlere Muzaffer Sencer Hoca’nın adını duyurduk…

Soner Yalçın

*

Soner Yalçın’ın bu yazısı üzerine Yalçın Yusufoğlu şu yazıyı Yazmış:

Mini İşgal

Soner Yalçın 24 Mayıs 2009 tarihli Hürriyet’te Deniz

Gezmiş’in Oya Baydar için üniversite işgali yap ğını yazmış.

Aşağıdaki değinmeyi hem --fazla önem taşımasa da-- bir yanlışı düzeltmek için, hem de o olayla ilgili ilginç (ilginç olduğu kadar toplumsal anlamı olan) bir anekdotu aktarmak için yazıyorum. Bir ülkenin devrimci hareke nin belleği toplumun belleğinin özgün damarıdır, onun canlı tutulması, kuşaktan kuşağa eksilerek değil, artarak devredilmesi,

insanın nisyan ile mâlül kalmasına göz yumulmaması gerek ği inancındayım.

Bilindiği gibi ilk üniversite işgali 1968 Haziran’da

gerçekleşmiş . Fakültelerin alt birimlerinden yukarıya doğru seçilen komiteler işgal ve boykot komitelerini oluşturuyorlar, fakülte üst birimleri İstanbul Üniversitesi İşgal ve Boykot Komiteleri İcra Konseyi isimli en üst organı seçiyordu. Bütün temel kararlar bu konsey tara ndan alınıyordu.

Daha önce hiç bir benzer deneyimi olmayan öğrenciler çabucak organize olmuşlar, mümkün olduğu kadar

demokra k ve işlerli bir mekanizma kurmuşlardı. Fakülte birimleri eylemi yürütmenin yanısıra öğrencilerle ile şim içinde kendi fakültelerine ya da bölümlerine ilişkin talepleri sap yorlardı. Ayrıca bir faşist saldırıya karşı güvenlik başta olmak üzere görevlerin daimi ve yürütülmesi, iaşe-ibate başta olmak üzere eylemdeki öğrencilerin ih yacı olan malzemelerin aksamasız temini, düzenli parasal kaynakların bağış olarak sağlanması gibi dışarıdan pek bilinmeyen, akma içeride hayli önem taşıyan teknik ve maddi görevler de

aksamasız yerine ge riliyordu. Eylemdeki öğrencilerin önemli bir bölümünün o zaman değin gençlik içindeki tek yaygın ilerici örgütlenme deneyi sekiz ay kadar sonra ismi Devrimci Gençlik Federasyonu’na dönüşecek olan ve fakülte birimlerine dayanan Fikir Kulüpleri Federasyonu idi. Fakat işgal ve boykot eyleminin çapı, genişliği FKF’nin sınırlarının ötesindeydi.

Deniz Gezmiş sözünü e ğimiz üst kurulda yoktu, ama üniversite yetkilileriyle Baltalimanı’ndaki Üniversite

Misafirhanesinde yapılan görüşmelerde vardı. Daha önceki eylemlerde ismi gazetelerde gençlik lideri olarak en fazla geçen genç oydu, işgal sırasında en fazla öne çıkan, basında adından en çok söz edilen kişiydi.

Öğrenciler kendilerini destekleyen öğre m üyeleriyle iyi ilişkiler içindeydiler. TIP’tan Doç. Me n Özek, Hukuktan Doç.

Çe n Özek, TIP’tan Gencay Gürsoy, Edebiyat’tan Murat Belge, İk sat’tan Nurkalp Devrim, Kimya’dan Esat Eskazan, Edebiyat’tan Oya Baydar Sencer eylemin ak f destekçileri arasındaydılar. Gene Hukuk’tan (sonradan faşistlerce

kurşunlanıp, sakat bırakılacak olan) Doç. Server Tanıllı, Prof.

İsmet Sungurbey, Doç. İdris Küçükömer, (sonradan faşistlerce öldürülecek olan) Prof. Cavit Orhan Tütengil, Prof. Ömer Lü ü Barkan, Edebiyat’tan Prof. Mina Urgan, Doç. Cevat Çapan, Hukuk asistanı Erdoğan Teziç, TIP asistanı Türkan Saylan’ı da öğrencilerden yana olan öğre m üyeleri arasında sayılabilirler. Öğrencilere yöne ci olarak muhatap olduğu halde, onların taleplerini makul bulan ve eylemlerini

destekleyen Hukuk Fak. Dekanı Prof. Tarık Zafer Tunaya’yı da anımsatmak gerekir.

İşgal ve boykot başarıyla sona erdi. Başarı kelimesinden kasıt öğrencilerin akademik ve sosyal taleplerinin kabul

edilmesiydi. İdare talepleri kabul e kten sonra eylemi

sürdürmenin anlamı da yoktu, girişilen hareke n kuralları da onu gerek riyordu.

Genellikle derslere, vizelere, sınavlara ve harçlara ilişkin olan akademik taleplerin tamamı Üniversite Senatosu tara ndan yerine ge rilecek , ama bütçeye, tahsisata bağlı olan sosyal talepler için aynı şeyi söylemek mümkün olmadı. Kasım ayında ‘üniversite reformu’ ismiyle Meclis’e savkedilen yasa tasarısı da parlamentonun labirentlerinde önemini

yi recek .

***

Gelelim ikinci işgale: Aralık sonunda Ed. Fak. Sosyoloji Bölümü asistanı Oya (Baydar) Sencer’in doktora tezi

akademik değil, ideolojik nedenlerle reddedildi. Tezin Türkiye İşçi Sını Tarihi üzerine yapılmış ilk doktora çalışması

olduğunu söylersem, ideolojik nedenler sözünden neyi kaste ğim daha iyi anlaşılır. Tezin reddedilmesinde en

belirgin rolü kendisini ilerici tanıtan, Cumhuriyet yazarı Prof.

Cahit Tanyol oynamış .

Haber öğleden sonra (26 Aralık 1968) üniversiteye yayılınca red kararının gericilik olduğunu düşünen devrimci öğrenciler üniversiteyi işgale karar verirler. Bir grup öğrenci Üniversite Merkez Binası cümle kapısının yanında bulunan Rektörlük binasına giderler, (ismini şu anda anımsayamadığım, ama öğrencilerin tanıdığı, sevdiği ) Rektörlük Sekreteri’ne Rektörle görüşmek istediklerini, talepleri olduğunu, kabul edilene kadar Rektörlük binasından başlayarak üniversiteyi teslim alacaklarını söylerler ve anahtarları isterler.

Sekreterin yanı anekdot olarak demokra k öğrenci hareke tarihimize geçecek niteliktedir: “Deniz Bey nerede?” diye sorar Sekreter.

Gençler de “Deniz yok” derler.

Sekreter: “Deniz Bey olmadan Rektörlüğü teslim edemem”

diye ısrar eder.

Öğrenciler taleplerini Rektöre bildirirler ve dışarı çıkarak sonucu beklemeye başlarlar. Rektör ve yanındakiler binayı terkedip Fen ve Edebiyat Fak. Binasına giderler. Böylece Rektörlik binası da öğrencilere geçmiş olur.

Rektör Üniversiteyi ta l etme kararı alır ve Emniyet’i

arayarak polis çağırır. Polis gelir. DP ik darına karşı 28 Nisan 1960 tarihinde (o sırada özerk olmayan) İstanbul

Üniversitesinde başlayan gösterilerden beri polis üniversiteye ilk kez girmektedir.

Süresiz ta l edilmiş bir üniversitenin işgali de olamayacığından işgal sona erer. Eylem öğrenci

hareke mizin tarihine “Mini İşgal” olarak geçer.

Oya (Baydar) Sencer’in tezinin reddedilmesini protesto etmek için Rektörlük binasının teslim alınması sırasında Deniz Gezmiş yoktur. Eylem aniden geliş ğinden o sırada orada bulunmadığı için mi yoktu, yoksa başka bir nedenle Emniyetçe arandığı için mi Rektörlüğe giden grupta yer almamış , yoksa ayrı bir sebepten mi öyledir, şu anda anımsayamıyorum.

Şu anda İnterne e yeralan ve eylemi aktaran anla larda ertesi sabah olayı protesto etmek için Üniversite önüne gelen öğrenciler arasında Deniz Gezmiş’in bulunduğu ve çıkıp kısa bir konuşma yap ktan sonra, meydandan ayrıldığı, aralarında Masis Kürkçugil, Mehmet Mehdi Beşpınar, eski İşgal ve Boykot Komi leri İcra Konseyi Başkanı Kemal Bingöllü, (daha sonra Kızıldere’de öldürülecek olan) Cihan Alptekin, Bozkurt Nuhoğlu gibi öğrencilerin gözal na alındıkları Cihan hariç diğerlerinin tutuklandığı, Deniz Gezmiş’in de bir süre sonra tutuklandığı belir liyor.

İşgal olayının tanıklarının çoğu haya adır. Şayet onlar

eylemin ayrın larını anla rlarsa kaynaklara en doğru verileri geçirmiş olurlar. Ben olayı önce Murat Belge’den, sonra da Rektörlüğü devralmaya giden öğrenci grubundaki Masis Kürkçügil’den dinlemiş m.

Kuşkusuz ki, eylemin anla lmaya değer yönü Deniz’in ilk gün orada bulunup bulunmadığı değildi, Rektörlük binasına giden grupta bulunmamasının sonucuydu: Rektörlük Sekreteri’nin

“Deniz Bey olmadan binayı veremem” demesiydi.

İşte bunun adına toplumsal meşruiyet derler. 1968 işgali o denli meşruiyet kazanmış ki, Rektör üniversiteye polis

çağırırken, Sekreteri üniversiteyi teslim için Yed-i Emin gibi gördüğü Deniz Gezmiş’i is yordu.

yalçın yusufoğlu

Not: Gazeteci olmak illa ki medya k davranmayı mı

gerek riyor? Soner Yalçın olaya değinen yazısının başlığını

“Deniz Gezmiş ‘pavyondaki kadın’ için üniversite işgal etmiş ” diye seçmiş. İşgali Deniz’in yapmadığını yukarıda yazdık, o başlığın ilginç ve sevimli bir yanı olmadığını, erkeklere özgü ağız alışkanlığıyla kullanılmış ‘pavyona

düşmüş kadın’ benzetmesinin ikinci kez kullanılması ilkinden daha sevimsiz olmuş.

*

Mustafa Lü ü Kıyıcı, Yalçın Yusufoğlu’nun bu yazısıyla ilgili şu yazıyı yazar:

Yalçın Yusufoğlu’na Düzeltme Önerileri mustafa lü i kıyıcı

1. deniz, hukuk fakültesi işgal komitesi, hukuk fakültesi sorunlarını seçilen öğre m üyeleri ile tar şan/görüşen komitenin üyesi ve doğal olarak işgal ve boykot komiteleri icra komitesi üyesidir. işgal olayını başlatan kişidir. masis’in aktarmaları eksik kalmış olabilir. bir anı sıkış rayım: bir toplan da deniz sesini duyuramayınca sandalye üzerine çıkarak konuşunca eleş rilmiş r.

2. oya (baydar) sencer’in tezi şimdilerde ilgilileri dışında kimsenin ha rlamayacağını sandığım asya pi üre m tarzı görüşü ile yazılmış ideolojik/akademik bir tezdir. yapılan protesto eylemidir. gerçek ise senato üyelerinin binayı terk

etmeleridir. gerçek anlamda bir işgal olmamasına rağmen mini işgal olarak bilinmiş r.

3. hukuk fakültesi dekanı tarık zafer hocamız değil reha poroy’dur.

4. rektörlük sekreterinin adı sebahat hanımdır.

f başlangıçta işgale ka lmamış r. olayın başarısızlıkla sonuçlanacağını ve bunun sorumluluğunun “sol”cular

üzerinde kalmaması gerek ğini bizzat veysi sarısözen ik sat fakültesinin dernek odası gibi kullandığı veli’nin odasında bana söylemiş r. “sağ sol yok boykot var” yazısı birazda bundan dolayı kara tahtaya yazılmış r. f, kitle tara ndan benimsendikten sonra olaya ka lmış r. başka türlüsü de zaten düşünülemezdi. katkıları da olmuştur.

masis’in anla kları eksik veya aklınızda yanlış kalmış olabilir.

yaşanılanları doğru aktarmak birinci elden

yaşanılanları doğru aktarmak birinci elden